TAVUK HASTALIKLAR
9. HASTALIKLAR
9.1. Bakteriyel Hastalıklar
9.1.1. E. Coli İnfeksiyonları (Kolibasillozis, Kolibakteriozis)
9.1.2. Tavuk Tifou (Salmonellozis)
9.1.3. Kanatlıların Paratifo İnfeksiyonları
9.1.4. Mikoplasmazis (CDR—Kronik Solunum Sistemi Hastalığı)
9.1.5. Diğer Mikoplazmo İnfeksiyonları
9.1.6. Kanatlılarda Diğer Bakteriyel İnfeksiyonlar
9.1.6.1. Tavuk Kolerası (Pasteurellozis)
9.1.6.2. İnfeksiyöz Koriza
9.1.6.3. Tüberkülozis (Verem)
9.1.6.4. Stafilokok infeksiyonları (Stafilokokkozis)
9.1.6.5. Streptokok infeksiyonları (Streptokokkozis)
9.1.6.6. Klostridial İnfeksiyonlar
9.1.6.7. Diğer Bakterilerden İleri Gelen Nadir İnfeksiyonlar
9.2. Viral Hastalıklar
9.2.1. Newcastle Hastalığı (Yalancı Veba)
9.2.2. Gumboro (İnfeksiyöz Bursa Hastalığı)
9.2.3. Marek Hastalığı
9.2.4. Daha Az Rastlanan ve Ekonomik Kayıplara Neden Olmayan Viral Hastalıklar
9.2.4.1. İnfeksiyöz Bronşitis
9.2.4.2. Tavuk Vebası
9.2.4.3. İnfeksiyöz Laringotraheitis
9.2.4.4. İnfeksiyöz Anemi
9.2.4.5. Egg Drop Syndrome (EDS-76)
9.2.4.6. Tavuk Çiçeği
9.2.4.7. Şişkin Baş Hastalığı
9.2.4.8. Avian Ensefalomiyelitis
9.2.4.9. Viral Artritis
9.2.4.10. Malabsorbsiyon Sendromu
9.2.4.11. Lenfoid Leukosis
9.3. Mantar Hastalıkları
9.3. 1. Mikotoksikozisler
9.3.1.1. Aflatoksikozis
9.3.1.2. Okratoksikozis
9.3.1.3. Rubratoksikozis
9.3.1.4. Fusariotoksikozis
9.3.1.5. Sitrinin Toksikozisi
9.3.1.6. Diğer Mikotoksinler
9.3.2. Mikotik infeksiyonlar
9.3.2.1. Aspergillozis
9.3.2.2. Moniliazis
9.3.2.3. Kellik
9.4. Paraziter Hastalıklar
9.4.1. Endoparazit İnfeksiyonları
9.4.1.1. Protozoon Hastalıklar
9.4.1.2. Helmint Hastalıkları
9.4.2. Ektoparazitler
9.5. Beslenme Yetersizliği Hastalığı
9.5.1. Organik Madde Yetmezliği Bozuklukları
9.5.1.1. Protein Yetmezliği
9.5.1.2. Karbonhidrat Yetmezliği
9.5.1.3. Lipid Yetmezliği
9.5.1.4. Vitamin Yetmezliği (Avitaminoz)
9.5.2. inorganik Madde Yetmezliği Bozuklukları
9.5.2.1. Mineral Yetmezlikleri
9.5.2.2. Su
9.6. Aşılamalarda Dikkat Edilecek Noktalar
9.6.1. Aşılamadan Önce Dikkat Edilecek Noktalar
9.6.2. Aşılama Sırasında Dikkat Edilecek Noktalar
9.6.3. Aşı Sonra Dikkat Edilecek Noktalar
9.6.4. Aşıların Seçiminde Dikkat Edilecek Noktalar
9.6.5. Yetersiz Bağışıklığın Başlıca Nedenleri
Bir tavukçuluk işletmesinde hayvanların verimlerinin üst düzeyde tutulması, bu seviyede devam ettirilmesi ve bunlara bağlı olarak o işletmenin verimli ve karlı olması hedeflenen en önemli amaçtır. Hayvanların verimli olabilmesi sağlıkları ile yakından ilişkilidir. Diğer bir ifade ile, sağlıklı hayvanlardan istenilen verim sağlanabilir. Bu da ancak, hayvanların sağlığını olumsuz yönde etkileyen bütün nedenlerin ortadan kaldırılması ve hastalıklardan koruma ile elde edilebilir.
Kanatlıların sağlığına zarar veren çok sayıda hastalık bulunmaktadır. Bunların iyi bilinmesi, izlenmesi, kontrol altında tutulması ve elimine edilmesi, ancak, konu üzerinde yeterli bilgiye sahip bilinçli kişilerin yönetimi ile gerçekleşebilir. Bu nedenle, işletmede başta sorumlu ve yetkili kişiler olmak üzere, bütün personelin, derece, derece konuya katkıda bulunmaları gereklidir. Özellikle hayvan bakıcıları yemleme, sulama, temizlik, kayıt tutma ve diğer işlerinin yanısıra bazı önemli hastalıklar, mikrop kaynakları, bulaşma yolları konularında temel bilgilere sahip olmalıdırlar. Bunun için de, konu üzerinde zaman, zaman eğitilmeli ve aynı zamanda bazı toplantılara katılmalıdırlar.
Hayvanları sağlıklı tutmada esas amaç, sağıtımdan ziyade koruyucu yönde olmalıdır. Çünkü, korumak, tedaviden daha etkili, kolay ve ucuzdur. Hayvanlara hastalıkların bulaşmasını önlemede ve korumada aşağıda belirtilen iki temel kuralı hiç hatırdan çıkarmamak gereklidir. Bunlar;
Hastalıklar konusunda şansa, ihmale, dikkatsizliğe ve her türlü disiplinsizliğe yer verilmemeli:
Koruyucu genel önlemler, birlikte, zamanında alınmalı, etkili bir tarzda uygulanmalı ve devam ettirilmelidir. Koruyucu önlemler bir bütündür. Biri diğerine tercih edilemez, ikinci plana alınamaz ve birlikte uygulanırlar.
Çok yanlış olmasına karşın hastalıklardan korunmada ilk akla aşılama gelmektedir. Her ne kadar aşılamanın önemi ve değeri hastalıklardan korumada çok fazla ise de, her aşının istenilen düzeyde ve yeterli sürede koruma sağlayacağını ve her hastalığın da aşısının bulunacağını düşünmek çok hatalıdır. Bir aşılama en iyi ekipmanla en iyi tarzda yapılsa bile bütün hayvanların yüksek oranda bağ ışık olacaklarını düşünmemek gerekir. Bu durum, aşılama sırasında, kanlarında bulunan maternal veya aktif spesifik antikorların düzeyi ile yakından ilişkilidir. Aşılama hataları da dikkate alınırsa, bazılarında hiç bir antikor bulunmayacağı da doğaldır. Bu nedenle aşılamalar en iyi suşlar kullanarak ve en uygun yöntemler uygulanarak yapılsa bile bazı hayvanların korunamayacağı ve bunların duyarlı kalarak infeksiyon odakları oluşturacakları bir gerçektir. Bu nedenlerle, genel koruyucu önlemler alınamıyor ve dikkatle uygulanamıyorsa, aşılamaların çok fazla bir değeri olmayacaktır. Aşılamaların da genel ve özel önlemlerin bir halkası olduğu ve yalnız olarak bir etkinliğinin olamayacağı hatırdan çıkarılmamalıdır.
Hastalık çıktıktan sonra onu söndürmek çoğu zaman büyük zararlar oluştuktan sonra mümkün olabilmektedir. Bazen de, hastalığı teşhis etmek ve ona göre özel koruyucu önlemleri almak imkansızdır. Böyle durumlar hastalığın yayılmasına ve büyük tahribatların ve zararların meydana gelmesine yol açmaktadır.
Bazen de işletmenin kapanmasına veya iflasına sebep olabilmektedir. Hastalık çıktıktan sonra yapılacak aşılama, dezenfeksiyon ve ilaçlama gibi işlemler çok pahalıya mal olduğu gibi bazen de etkisiz kalmaktadırlar. Çoğu zaman istenilen sonuçlar elde edilememektedir. Çünkü, kullanılan ilaçların etkinliği ve kullanılış tarzına göre, infeksiyonu tam önleyememekte ve ajan hem gizli kalabildiği gibi dirençli yeni nesiller de meydana gelerek ilaçlamaya son verildikten sonra daha tehlikeli infeksiyon meydana gelmektedir. Ayrıca, böyle yerler birer hastalık odağı haline gelmektedir.
Türkiye’de hayvancılık alanında en hızlı gelişen sektör şüphesiz tavukçuluktur. Bu gelişme, 1980’li yıllardan sonra giderek artmıştır. Doğaldır ki, bu hızlı ilerlemede, sektörün yönetim kadrosunda bulunan sorumlu ve yetkili kişilerin kültürlü, bilinçli olmaları yanısıra, yabancı ülkelerle olan ilişkilerinin çok yakın olması, çeşitli bilimsel toplantılara, fuarlara ve etkinliklere katılmaları, gerektiğinde dışarıdan otorite elemanları getirterek bunlara seminer, konferans veya panel düzenletmeleri oralardaki gelişmeleri yakından izlemelerinin rolleri oldukça fazladır.
Tavukçuluk sektörünün bu hızlı gelişmesine ve dışa fazla bağımlı kalması bir çok yeni hastalığın da ülkemize girmesine ve yayılmasına yol açmıştır. Yurdumuzda önceleri bulunmayan yeni infeksiyonlar (Gumboro, EDS-76, Marek, vs.) dışarıdan yapılan damızlık materyal ve aşı ithalleri ile girmiştir. Son 4-5 yıldan beri Gumboro ülke tavukçuluğuna büyük darbe indirmiştir. Böylece bazı büyük çiftlikler, getirttikleri damızlık materyaller ve kullandıkları ithal aşıları ile, birer infeksiyon odağı haline gelmişlerdir.
Kanatlılarda enfeksiyoz hastalıklara karşı başlıca iki temel koruyucu önlem alınmaktadır.
Özel koruyucu önlemler
Genel koruyucu önlemler
Özel koruyucu önlemler: Bu tür önlemler, daha ziyade bir hastalık çıktığında, o hastalık ajanını yok etmeye, hastalığı lokalize ederek etrafa yayılmasını ve zarar vermesini önlemeye yönelik tedbirleri kapsamaktadır. Örneğin, bir kümesteki tavuklar arasında S.gallinarum’a bağlı tavuk tifosu çıktığında, bu infeksiyona yönelik alınması gerekli Sağlık Zabıtası Tedbirleri” yanısıra, hayvanların yem ve sularına etkeni öldürecek ilaçların katılması, barınakların ve diğer bütün malzemenin çok iyi dezenfeksiyonu, varsa sağlam hayvanlara canlı veya ölü aşıların uygulanması, böyle bir infeksiyon çıkmış kümeste alınması gerekli sağlık zabıtası tedbirlerinin (karantina dahil) pratiğe konması ve diğer senitasyon kurallarının kullanılması gibi özel tedbirler alınır.
Özel koruyucu önlemler, daha ziyade, hastalık çıktıktan sonra alındığı için etkinliği daha az olmaktadır.
Genel koruyucu önlemler: Bu tür önlemler hastalık çıksın veya çıkmasın, devamlı alınması gereken ve korumaya yönelik, önleyici tedbirleri kapsamaktadır. Genel koruyucu önlemler çok dikkatli ve titizlikle uygulandığında, eğer tedbirde kusur edilmezse kümeslere infeksiyonlar genellikle giremez ve tahribat yapamazlar. Bir işletmede koruyucu amaçla alınması gerekli genel koruyucu önlemlerden önemlileri aşağıda belirtilmiştir.
Kümesler, kuluçka makineleri, civciv büyütme yerleri ve yetiştirmede bulunan diğer bölmeler (yem muhafaza yerleri, su depoları ve bunlarla ilgili yerler) sorumlu kişiler tarafından günde en az iki defa ve dikkatlice kontrol edilmeli, eksiklikler ve aksaklıklar hemen düzeltilmelidir.
Hayvanların sağlığı yönünden, görülebilecek çok ufak ta olsa değişmeleri (yem yemede isteksizlik, tüylerin kabarması, durgunluk, öksürük, hırıltılı solunum vs.) ciddi kabul edilerek üzerinde durulmalı, nedeni araştırılmalı ve böyle hayvanlar ayrılarak bozuklukların nedenini saptamak için ayrı bir yerde gözlem altında tutulmalı ve gerektiğinde bir laboratuarla temasa geçilmelidir.
Dışarıdan satın alınan yumurta, civciv, piliç veya tavuklar, bir gözlem altına alındıktan, gerekli muayeneleri (mikrobiyolojik, vs.) yapıldıktan ve sonuçlar olumlu bulunduktan sonra, içeri alınmalıdır
Damızlık materyaller, yem ham maddeleri veya hazır yemler, bilinen ve sertifikası bulunan müesseselerden sağlanmalıdır.
Hastalar, portörler, hasta görünümlü olanlar, hastalıktan veya bulaşmadan şüpheli olanlar hemen ayrılarak gerekli muayeneleri yaptırılmalı, bunların bakıcıları sağlıklı hayvanlara kesinlikle bakmamalıdırlar, ayrı bir kişi bunlarla ilgilenmelidir.
Kümesler, kuluçka makineleri, kuluçkahaneler ve bunlarda bulunan her türlü malzeme, hastalık çıksın veya çıkmasın, periyodik olarak çok iyi bir dezenfeksiyona tabi tutulmalıdırlar. Yeni alınan malzeme, hiç kullanılmamış olsa bile, dezenfekte edilmeden kümeslere sokulmamalı ve kullanılmamalıdır.
Bir işletmede hayvanların hepsinin aynı yaşta olmasına özen gösterilmeli, tavuk yetiştirilen bir müessesede hindi, kaz, ördek veya diğer kümes hayvanları (tavşan vs) yetiştirilmemelidir.
Yaşlılarla gençler aynı yerde bulunmamalı, aynı yaş grubundakiler kendi aralarında kümeleştirilmelidir.
Bakıcılar hastalıklar, mikroplar, mikrop kaynakları, bulaşma yolları vs. hakkında yeterli ve özlü bilgilere sahip olmalı ve zaman zaman bir hizmet içi eğitime tabi tutulmalı, kurslara katılmalı, bilinçlendirilmelidirler.
Aşılamalardan belli bir süre sonra, yeterli bağışıklığın durumunu anlamak için, belli sayıda (kümes kapasitesine göre %3 hayvandan aşağı olmamak üzere) hayvandan kan alınarak laboratuara gönderilmeli ve alınan sonuçlar kaydedilmelidir. Kümesteki hayvanların sağlık yönünden kontrolleri yapılmalı ve titizlikle yürütülmelidir.
Dışarıdan alınan hayvanlar, hastalıklar yönünden sağlıklı bulunsalar bile ayrı kümeslerde tutulmalıdırlar, diğerlerine karıştırılmamalıdırlar. Kümeslerden her ne maksatla olursa olsun dışarı çıkarılan hayvanlar tekrar aynı kümese alınmamalı, ayrı bir kafese alınmalıdır.
Tavuk kesimleri aynı işletmede yapılmamalı ya özel kesimhanelere gönderilmeli ya da az sayıda ise kontrollü olmak kaydıyla işletme dışında yapılmalıdır.
Çiftlikte ölen, öldürülen (kesilen) ve ağır hasta olan hayvanlar etrafa bırakılmamalı, köpeklere verilmemeli, özel fırınlarda yakılmalı veya usulüne uygun olarak yok edilmelidir.
Kümeslere ve kuluçkahanelere kendi bakıcılarından başkası girmemeli, kümesler arası bakıcı ziyareti yapılmamalı, bakıcıların kendi köy veya evleri ile olan ilişkileri minimal düzeye indirilmelidir. Bakıcıların kendi köy veya evlerinde tavuk yetiştirmeleri önlenmelidir.
Kümeslere veya kuluçkahanelere dışarıdan ziyaretçi sokulmamalı, çok zorunlu hallerde ayaklarına steril galoş giydirilmeli, bu yoksa dezenfektanlı paspaslarda ayakkabıları dezenfekte edilmelidir.
Bakıcıların ayaklarındaki çizmelerin altı düz olmalıdır. Özel iş elbisesi, eldiven ve başlık kullanmalı, bunlar sık sık dezenfekte edilmeli ve temizlenmelidir.
Kümeslere ve kuluçkahanelere sinek, kuş, fare, kedi, köpek ve diğer yabani hayvanların girmeleri ve barınmaları kesinlikle önlenmelidir.
Yem depolarının bulundukları yerler, kuşlar ve kemirgenler tarafından girilemez tarzda inşa edilmeli ve devamlı kontrol edilmelidir. Gerektiğinde bunlarla mücadele edilmelidir.
Kümeslerin ve kuluçkahanelerin zaman zaman mikrobiyolojik yönden kontrolleri yapılmalı, mikroflora denetim altında tutulmalıdır.
Yumurta, civciv, tavuk, piliç, yem ve bunları taşıyan araçların, çuvalların, viyol vs.’nin de devamlı mikrobiyolojik yönden kontrolleri yapılmalıdır.
Kuluçka makinelerine konulacak yumurtaların çok temiz olması, çatlak, kırık, ince kabuklu, çok büyük veya küçük olmamasına dikkat edilmelidir.
İşletmenin komşu çiftliklerle her türlü ilişkisi kesilmelidir.
Kümesler fazla kalabalık, rutubetli, kokulu, tozlu olmamalı, nem, toz, ışık, havalandırma ve sıcaklık optimal koşullarda olmalıdır.
Suluk, yemlik ve folluklar her zaman temiz olmalı ve devamlı temizlenmelidirler.
Hayvanlar dengeli beslenmeli, yemlerindeki protein, mineral, vitamin, karbonhidrat ve diğer besin maddeleri yetiştirme yönüne göre hazırlanmalıdır.
Kümeslerdeki verim, ölüm, yem sarfiyatı, aşılama, ilaçlama, dezenfeksiyon ve diğer işlemler günü gününe kaydedilmelidir.
Yemlerin alındığı fabrikalar, yemlerin kalitesi, yem değişikliği, su kalitesine azami dikkat edilmelidir.
Yumurtalar kuluçka makinelerine konulmadan önce dezenfekte edilmelidir. Kuluçkahaneler ve kuluçka makineleri, hastalık olsun veya olmasın kullanmadan önce ve sonra mutlaka dezenfekte edilmelidir.
Aşılamalar belli bir program dahilinde, hayvanların yaşları ve yetiştirme yönleri dikkate alınarak ve aşıların prospektüslerine uyularak yapılmalıdır. Gerektiğinde hayvanların yem ve sularına koruyucu amaçla bazı ilaçlar (antibiyotik, vitamin vs.) katılabilir.
Yemler usulüne göre muhafaza edilmeli veya depolanmalıdır. Bozulmalarına veya küflenmelerine engel olunmalıdır. Bozuk veya küflü yemler hayvanlara asla verilmemelidir.
Ani su, yem, hava ve yer değişikliklerinden kesinlikle kaçınılmalıdır. Kümeslerin havalandırma ve aydınlatma sistemleri optimal limitler içerisinde bulunmalıdır. Kümes içinde fazla tozlu havanın bulunması önlenmeli ve böyle havanın dışarı atılması sağlanmalıdır.
Hayvanlarda meydana gelen hastalıkları başlıca 5 grup içerisinde toplamak mümkündür.
Bakteriyel hastalıklar
Viral hastalıklar
Mantar hastalıkları
Paraziter hastalıklar
Beslenme yetersizliği hastalıkları
Ancak şunu belirtmek gerekir ki, eskiden çok önemli problem olan bazı hastalıklar, alınan koruyucu önlemler ve pratiğe aktarılan sağıtıcı ajanlar ve aşılar sayesinde bugün artık, kontrol altına alınmış ve sadece sporadik olgular halinde ortaya çıkmaktadırlar. Bunların oluşturdukları ekonomik kayıplar çok sınırlı düzeyde bulunmaktadır. Böyle vakalar, daha ziyade, her türlü bakım ve sağlık hizmetlerinden yoksun bulunan köy veya aile tavukçuluk işletmelerinde gözlenmektedir. Örneğin, Tüberkülozis, Tavuk kolerası, Enfeksiyoz koriza gibi bakteriyel hastalıklar bu gruptandır.
Bu nedenlerle burada, halen yurdumuzda önemli kayıplara yol açan, bazı kümeslerin kapanmasına da neden olanlar üzerinde durulacaktır. Şu hususu unutmamak gerekir ki, yurdumuza çeşitli ithallerle dışarıdan hazırlıklı olmadığımız infeksiyonlar girebilir. Bunlar hem ülkemize yerleşebilir ve hem de önemli kayıplara yol açabilirler.
9.1. Bakteriyel Hastalıklar
[Konu Başlığı] [Sonraki Konu]
9.1.1. E. Coli İnfeksiyonları (Kolibasillozis, Kolibakteriozis)
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Kanatlı hayvanlarda E.Coli’den ileri gelen primer veya sekonder infeksiyonlara sıkça rastlanmaktadır. Stres faktörlerinin ve diğer olumsuz koşulların fazla olduğu kümeslerde E.Coli’ler ekonomik kayıplara yol açarlar.
E.Coli infeksiyonları, viral hastalıkların aksine, çok fazla bir yayılma eğilimi göstermez. Olgular genellikle sporadik bir karakter taşır. Tavuklar dışında, hindi, kaz, ördek ve diğer kanatlılarda da çeşitli bozukluklara neden olurlar.
Etken: Çeşitli hastalık olgularından izole edilen E.Coli’ler, gram negatif, hareketli, çabuk üreyen, kapsülsüz (ancak mikrokapsülü var), sporsuz, asidorezistens olmayan, çomak biçiminde bir bakteridir (0.5-0.7 ile 1.0-2.5 lım). Biyokimyasal olarak çok aktif olan mikroorganizma, laboratuarda sıvı ve katı ortamlarda aerobik ve fakültatif koşullarda kolay üreyebilmektedir. Antibiyotik ve dezenfektanlara değişik derecede duyarlıdırlar. E.Coli’ler insan ve hayvanların bağırsak mikroflorasının da esas bakterisini oluştururlar.
Bulaşma: Mikroorganizma gerek insanlara ve gerekse hayvanlara kolaylıkla bulaşabilir. Hayvanların gaitaları ile dışarı çıkan E.Coli’ler yem, su ve diğer gıdaları bulaştırır. Böyle yem ve suların alınması ile sindirim sisteminden etken girer ve özellikle patojenik olan serotipler hastalık oluştururlar. Civcivler göbek kordonundan ve yumurtalar da gaita ile bulaşmış kabuklardan infekte olabilirler. Kirli yumurtaların kuluçka makinelerine konulması halinde, kuluçkanın değişik aşamalarında, E.0 kabuktaki deliklerden içeri girerek embriyoyu infekte eder ve ölümlere neden olurlar.
Mikroorganizma vücut yüzeyindeki ve bağırsaklardaki yaralardan da içeri girerek hastalık oluşturabilir. Göz ve solunum sisteminden infeksiyon nadirdir ve önemli değildir. infeksiyona civciv ve genç hayvanlar daha duyarlıdır.
Klinik Belirtiler ve Otopsi Bulguları: E.Coli’lerin primer veya sekonder olarak oluşturdukları değişik hastalıkların klinik tabloları da farklıdırlar.
Bunlara özgü özel semptomlar bulunduğu gibi bazı genel belirtiler de (zayıflama, durgunluk, iştahsızlık, verim düşüklüğü, çok su içme, ishal, tüylerde kabarma, eklemlerde şişkinlik hava keselerine yerleştiği durumlarda hırıltılı solunum) ortaya çıkar. Özel veya genel belirtilerin hepsi bir hayvanda gözlemlenmez.
Ölen tavukların otopsilerinde rastlanan bozukluklar infeksiyonun türüne ve lokalizasyonuna göre az çok değişmektedir. Septisemi olgularında karaciğer büyümüş, yeşilimsi renkte ve bazı olgularda üzerinde çok küçük nekrotik odaklar bulunur. Dalakta büyüme ve üzerinde odaklar, miyokartta yangısal reaksiyonlar ve nekrotik odaklar bulunur. Perikarditis, peritonitis, hava kesesi yangısı, yumurtadan yeni çıkanlarda göbek yangısı (omfalitis), ergin hayvanlarda yumurta kanalı yangısı (salpingitis) eklem yangıları (artritis) ve embriyo ölümleri gözlenebilen otopsi bulguları arasındadır.
Teşhis: Hastalığın kesin teşhisi için laboratuara yeterli miktarda hasta ile yeni ölmüş hayvanlar gönderilir. Kolibasillozis, bir çok hastalıkta (tavuk tifosu, paratifo, kolera, koriza, koksidiozis vs.) karışabilir. Bu amaçla hayvanlar kesildikten sonra alınan patolojik materyaller, usulüne uygun olarak başlıca EMG agar, SS agar, McConkey agar ve kanlı agara ekimler yapılır. Üreyen koloniler E.Coli yönünden identifiye edilirler. E.Coli’nin sekonder etken olduğu durumlarda üreyen koloniler daha dikkatli incelenmelidir. Teşhis için gerekli olan biyokimyasal testler de yapılarak kesin karar verilir.
Sağaltım: Kolibasillozis saptanan kümeslerde, hastalar ve hastalıktan şüpheliler hemen ayrılarak sürüden çıkarılırlar. Geride kalan sağlamların yem ve sularına, antibiyogram sonuçlarına göre seçilen antibiyotik, sağaltıcı doz ve sürede kullanılır. Bazı durumlarda, teşhisin ve antibiyotik seçiminin gecikmesi hallerinde, geniş spektrumlu antibiyotiklerden biri (terramisin, tetrasiklin, sulfanamit vs.) kullanılabilir. Antibiyogram sonucuna göre ya devam edilir veya ilaç değiştirilir.
Korunma: Kümeslerde çok iyi bir dezenfeksiyon uygulanır. Hayvanların yem ve sularına vitamin katılır. Her türlü stres faktörü önlenir. Sağlık koşulları düzeltilir. Genel ve özel koruyucu önlemler alınır ve devam ettirilir. Kuluçka makinelerine çatlak, pis ve gaita ile kirlenmiş yumurtalar konulmazlar. Bazı ülkelerde E.coli (01, 02, 078, vs) serotiplerinden hazırlanmış inaktif aşılar kullanılmaktadır. E.coli’nin kanatlılarda primer etken olarak yaptığı ve sekonder ajan olarak katıldığı bazı infeksiyonlar aşağıda belirtilmiştir. Bunlarda,
Koliseptisemileri
Koligranuloma: Karaciğer, bağırsaklar ve mesenteriumda irili ufaklı urların meydana gelmesi ile karakterize olur. Nadir görülen, Tüberkülozis, Leukozis ve Marek’le karışabilen bir hastalıktır.
Enteritisler: Özel, enteropatojenik (EPEC) E.coli’ler tarafından oluşturulan, stres faktörlerinin fazla olduğu kümeslerde ortaya çıkan bir bağırsak yangısıdır.
Salpingitis: Özellikle, yumurtlama periyodunda bulunan tavukların yumurta kanalının ödem, kalınlaşma ve yangısal reaksiyonu sonu meydana gelen bir yumurta kanalı infeksiyonudur.
Sinovitis: Eklem bölgelerinin şişmesi, topallık, yürüyememe, zayıflama ile ortaya çıkan eklem yargılarıdır.
Airsakkulitis: Hava keselerinde kalınlaşma, matlaşma, üzerlerinde fibrini bir eksudatın toplanması, solunum sistemine ait bozuklukların ortaya çıkması ile karakterize olan hava kesesi yangılanmasıdır.
Ornfalitis: Özellikle, yumurtadan yeni çıkan civcivlerin göbek infeksiyonu sonu bu bölgede oluşan şişme ve ağrılı yangısal bir hastalığıdır.
Embriyonal ölümler: Kuluçka makinelerine konan pis, kirli, gaita ile bulaşık kabuklu yumurtlardan içeri giren E.Coli’lerin yol açtığı ölümlerdir.
Sarı kesesi yangısı: Bu hastalıkta ya kuluçkalama sırasında veya omfalitisler sonu E.Coli’lerin karıştığı veya primer etken olduğu durumlarda ortaya çıkar.
Diğer bozukluklar: Perikarditis, perihepatitis, peritonitis, panoftalmitis, meningitis vs.
Yukarıda belirtilen hastalıkların hemen hepsine yakın bölümü tektük olgular halinde (sporadik) ortaya çıkarlar. Pis, bakımsız, kirli ve stres faktörlerinin çok fazla olduğu kümeslerde böyle hastalıklar her zaman görülebilir. Özellikle embriyonal ölümler, hava kesesi yangısı ve omfalitisler büyük kayıplara yol açabilir. Bu nedenle genel koruyucu önlemlere çok dikkat edilmesi gereklidir.
9.1.2. Tavuk Tifou (Salmonellozis)
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Tavuk tifosu, başta tavuklar olmak üzere diğer evcil kanatlıların akut, subakut, kronik ve bazen septisemik tarzda seyreden, hayvanların sağlığı ve verimini olumsuz yönde etkileyen bulaşıcı ve öldürücü bakteriyel bir hastalıktır.
Etken: Hastalığın spesifik etkeni Salmonella gallinarum’dur. Mikroorganizma gram negatif, hareketsiz, sporsuz ve kapsülsüz olup sıvı ve katı besiyerlerinde kolayca üreyebilir. Uygun ortamlarda, katı besi yerlerinde 24 saat içinde gözle görülebilecek büyüklükte (1-2 mm çapında) koloniler meydana getirir.
Etkenin izolasyon ve identifikasyonunda, zenginleştirilmiş kanlı agar, Mac Conkey ve EMB agar kullanılır. dentifikasyonda biyokimyasal testlerden ve antiserumlardan ve ayrıca, eğer varsa 01 fajından da yararlanılır.
S.gallinarum, hasta hayvanların yumurtalarına %5-35 oranında bulaşabilir (vertikal bulaşma). Antibiyotik ve dezenfektanlara karşı değişik derecede duyarlıdır.
Bulaşma: Tavuk ve hindiler diğer hayvanlardan, kahverenkliler de beyazlardan daha duyarlıdırlar. Hastalık esas olarak sindirim sisteminden bulaşır. Solunum sistemi ve diğer yolların bulaşmadaki rolleri çok fazla değildir. Hastalığın çıkış, yayılış ve bulaşmasında etkenle bulaşık cansız (yem, su, gıda, gaita, altlık, yem çuvalları, et, un, kan unu, kemik unu, yumurta kapları, yumurta kabukları, yemlik, suluk vs) ve canlı vasıtalar (portörler, kronik hastalar, gizli infekteler, ziyaretçiler, kemiriciler, kuşlar, böcekler vs) rolleri çok fazladır. Hastalığın çıkışında, kümeslerdeki fazla stres faktörlerinin hazırlayıcı etkileri oldukça önemlidir. Etken hastaların gaitaları ve yumurtaları ile dışarı çıkar ve etrafı bulaştırır. Optimal koşullarda, duyarlı hayvanlarda inkübasyon periyodu 4-10 gün arasında değişir. Ölüm oranı, mikroorganizmanın virulensine, miktarına ve konakçının duyarlılığına göre %50-80 arasında değişebilir.
Klinik Belirtiler ve Otopsi Bulguları: Hasta hayvanlarda iştahsızlık, durgunluk, fazla susama, yeşil ishal, tüylerin kabarması, ibiklerin morarması, yumurta veriminde azalma ve ölümler gözlenir. Otopside septisemik (perakut) olgularda önemli bir bozukluğa rastlanamaz. Diğer formlarda, karaciğer büyümüş ve yeşil görünümde, üzerinde çok küçük nekrotik odaklar bulunmaktadır. Dalak ve böbreklerde de büyümeye rastlanır. Yumurtalıklar normal rengini kaybederek kahve renkte bir tablo gösterir. Bağırsaklarda kataral bir enterit ve yeşil bir gaita bulunur.
Tavuk tifosu bazen gizli (asemptomatik) seyredebilir. Böyle olgular hastalık kaynakları olduğundan ve gözden kaçtıklarından önemlidirler.
Teşhis: İnfeksiyonun teşhisi için hastalar ve çok yeni ölmüşlerden yeteri miktarda hayvan laboratuara gönderilir. Tavuk tifosu bazı hastalıklarla (pullorum, kolibasillozis, kolera, paratifo infeksiyonları) karıştırılabilir.
Hastalığın teşhisi, çeşitli organlardan etkenin izolasyon ve identifikasyonu ile gerçekleştirilir. Bu amaçla, çeşitli besi yerleri, biyokimyasal ve serolojik testler yapılır ve 01 fajından da yararlanılır.
Sağaltım: Bir işletmede hastalık çıktığında, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının çıkardığı yönetmeliklere göre hareket edilir. Bunlardan biri de 1990 yılında yayınlanan “Kuluçkahane ve Damızlık işletmelerin Sağlık Kontrol Yönetmeliği”dir. izole edilen etkenlerin antibiyotik duyarlılığına göre hayvanlarda kullanılması, infeksiyonu tam olarak ortadan kaldırmaz ve gizli kalmasına ve sonradan, özellikle ilaç kesildikten sonra nükslere yol açar.
Hastalık saptanan damızlık işletmeler hemen bu aktivitesini durdurur ve hayvanlar kesime gönderilir. Hastalık çıkan broyler veya yumurtacı diğer işletmelerde, kümeslerdeki hastalar, hasta görünümlüler ve bulaşmadan şüpheliler yok edilir. Geri kalan sağlam görünüşlüler de kasaplığa sevkedilirler. Tedavi amacıyla kullanılacak kemoterapötiklerin hiç birisi infeksiyonu kesin olarak ortadan kaldıramaz.
Korunma ve Kontrol: Tavuk tifosundan kurtulmanın birinci yolu, genel koruyucu önlemlere çok dikkat etmektir. Gerekli durumlarda hayvanların yem veya sularına geniş spektrumlu antibiyotikler, sulfonamidler ve nitrofuranlar katılır. Yönetmeliğe uyularak, teste tabi tutulur ve reaktörler hemen ayrılır. Tavuk tifosuna karşı bağışıklıkla korunmada bazı aşılar hazırlanmıştır. Bunlardan en yaygını 9R suşundan hazırlanan canlı aşıdır. ki doz halinde ve deri altı yolu ile kullanılan bu aşının bağışıklığı, S karakterindeki suşlar kadar değildir. Hastalık çıksın veya çıkmasın kümesler ve malzemeler her zaman çok iyi tarzda dezenfekte edilmelidir.
9.1.3. Kanatlıların Paratifo İnfeksiyonları
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Kanatlılarda S.pullorum ve S.gallinarum’dan ileri gelen infeksiyonlara Salmonellozis, bunların dışındaki diğer salmonellaların neden olduğu hastalıklara ise Paratifo infeksiyonları” teriminin kullanılması bir adet haline gelmişse de, aslında bu da birinciler gibi bir salmonellozistir.
Kanatlılarda pek fazla ölümlere (%5-10) ve ekonomik kayıplara neden olmayan ve hareketli salmonella ajanlarından (S.enteritidis, S.tyohimurium, S.derby, vs) ileri gelen infeksiyonlara da rastlanmaktadır. Bu etkenlerin yumurtalara vertikal olarak aktarılması ve bu ajanların insanlar tarafından alınması veya tavuk etlerine bulaşması sonu insanlarda gıda zehirlenmelerine yol açmaktadır.
Bu etkenlerin de bulaşma tarzı diğerleri gibidir. Hastalığın klinik tablosu ve otopsi bulguları da benzerlik gösterir. Sağaltım, koruma ve kontrolde de tavuk tifosundaki önlemler uygulanır.
9.1.4. Mikoplasmazis (CDR—Kronik Solunum Sistemi Hastalığı)
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Bu infeksiyon, kanatlıların solunum güçlüğü, burun ve göz akıntısı, sinusitis, solunum yollarının ve hava keselerinin yangılanması, hırıltılı solunum, yüzün şişmesi, öksürük ve tıksırıkla karakterize olan, bulaşıcı ve kronik bakteriyel bir infeksiyondur. Stres faktörlerinin fazla olduğu kümeslerde %50’ye varan ölümler meydana gelebilir.
Etken: CRD’nin spesifik etkeni Mycoplasma gallisepticumdur. Mikroorganizma gram negatif, hareketsiz, sporsuz, hücre duvarı olmayan bir bakteridir. Hücre duvarının olmaması, şeklinin plemorfik olmasına da sebep olmaktadır. Bu nedenle, yuvarlak, oval, yıldız, yüzük gibi değişik şekiller gösterirler. Katı besi yerlerinde mikroaerofilik koşullarda (%10 C0 ortamlarda) ortası kabarık koloniler meydana getirirler. Sıvı ve katı besi yerlerine katılan %10 veya %15 oranındaki serum üreme üzerine olumlu etkide bulunur.
Hücre duvarının olmaması, etkenin, hücre duvarı sentezine mani olan antibiyotiklerden etkilenmemesine neden olmaktadır. M.gallisepticum, tavuk alyuvarlarını aglutine eder (hemag Mikroorganizma, hasta tavukların yumurtalarına vertikal olarak bulaşır. Aynı etken hindilerde, infeksiyöz sinuzitis meydana getirir.
Mikroorganizma penisilinlerin dışındaki geniş spektrumlu antibiyotiklerden (protein sentezine mani olanlar ile nükleer fonksiyonu bozanlar) etkilenirler.
Bulaşma: İnfeksiyon genellikle solunum sisteminden ve daha az olarak ta sindirim sisteminden bulaşır. Bu nedenle de damlacık infeksiyonu önemlidir. Hastaların, portörlerin ve gizli infekte hayvanların burunlarından gelen akıntılarda, aksırık, tıksırık veya öksürükle etrafa saçılan damlacıklarda, kümes havasındaki tozlar üzerinde mikroorganizma fazlaca bulunur ve bunlar bulaşmada rol oynarlar. Hastalık daha ziyade, stres faktörlerinin fazla olduğu kümeslerde kolay çıkar, yayılır ve büyük kayıplara yol açabilir. Eğer kümesteki hayvanlarda diğer etkenlerden ileri gelen solunum sistemi problemi varsa veya gizli infeksiyonlar bulunuyorsa hastalık tehlikeli seyreder ve çok fazla ölümler meydana delir.
M.gallisepticum, mikroplu yumurtalarda hazırlanan aşılara da bulaşabilir ve bu yolla yayılarak infeksiyonlar meydana getirebilir. Hastalığın inkübasyon süresi, 1-4 hafta arasında değişebilir.
Klinik Belirtiler ve Otopsi Bulguları: Hasta hayvanlarda durgunluk, iştahsızlık, öksürük, tıksırık, yüzün ve sinusların şişmesi, göz ve burundan akıntıların gelmesi, solunum güçlüğü, hırıltılı soluma, yumurta veriminde düşme, zayıflama, büyümede gerileme ve genç hayvanlarda %50’ye varan ölümler gözlenebilir. Komplikasyonlar ölüm oranını artırır.
Otopside, üst solunum yollarında, sinus infraorbitalislerde, burun deliklerinde, trahea, larinkste mukoid bir eksudat birikintisine, bu bölgelerin yangısal reaksiyonlarına ve hiperemisine rastlanır. Trahea ve larinkste birikme fazla olursa solunum güçlüğü, hırıltılı ve sık solumaya neden olur. Hava keseleri matlaşmış ve kalınlaşmıştır. Bazı olgularda da hayvanlarda perikarditis ve perihepatitis gözlenebilir.
Teşhis: Hastalığın tanısı için laboratuara yeterince hasta hayvan gönderilir. CRD, bazı hastalıklarla (Newcastle, ILT, IB, l.koryza, kronik kolera, aspergillozis, tavuk çiçeği) karışabilir.
Hastalığın teşhisi daha ziyade serolojik yolla yapılır. Gerektiğinde lezyonlu bölgelerden alınarak hazırlanan inokulumlar katı besi yerlerine ve embriyolu yumurtalara inoküle edilir. Serolojik olarak, alınan serumlarla 1am aglutinasyon, HI, koloni ve üreme inhibisyon testleri uygulanır. Hastalığın teşhis ve kontrollerinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığının Kuluçkahane ve Damızlık işletmelerinin sağlık kontrol yönetmeliği uyarınca hareket edilir.
Sağaltım: Hastalık çıkan kümesteki hayvanlar arasından hastalar, hasta görünümle olanlar ayrıldıktan sonra, geride kalan sağlamlar geniş spektrumlu antibiyotiklerden birisi ile yeterli doz ve süre ile sağaltıma alın ırlar. Bu amaçla, mikoplasmalara spesifik etkisi olan kemoterapötiklerden birisi seçilerek prospektüsünde bildirilen esaslara uyularak kullanılır. Tam bir sağaltımın elde edilmesi, ancak sekonder infeksiyonların ortadan kaldırılmasına bağlıdır. Aksi halde hayvanlar tam sağlığına kavuşamazlar. Kümeslerdeki stres faktörleri önlenemezse yine tam bir başarı elde edilemez. Diğer hastalık bulaşmamış kümeslerdeki hayvanlara da mikoplasmalara spesifik etkisi olan antibiyotikler verilir.
Kümesler çok iyi bir dezenfeksiyona tabi tutulur. Her türlü stres faktörü ortadan kaldırılır ve hayvanlara portör taraması testi uygulanarak reaktörler hemen çıkarılırlar. Hayvanlara çok iyi bir bakım uygulanır.
Koruma ve Kontrol: Genel koruma önlemlerine azami dikkat edilir. Kümesler en iyi tarzda dezenfeksiyona tabi tutulurlar. Portörlük taramaları, yönetmelik esaslarına göre yapılır ve değerlendirilir. Pratikte varsa, mikoplasmozise karşı hazırlanmış aşılar denenebilir. Ancak portörlük taramasına olumsuz etkisinin olabileceğini ve tam bir koruma sağlama yeteneğini de iyice değerlendirmekte yarar bulunmaktadır. Tam bir başarının sağlanacağını düşünmemek gerekir. Yumurtalara vertikal bulaşmayı önlemek için tedbirler alınmalıdır.
9.1.5. Diğer Mikoplazmo İnfeksiyonları
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
İnfeksiyöz sinovitis: Genç hayvanların eklemlerinin yangılanması (sinovya keselerinin, tendo kılıflarının yangılanması) eklemlerde şişkinliklerin meydana gelmesi ve topallıkla karakterize olan M.synoviae’den ileri gelen bir infeksiyondur. Bazı hastalarda göğüste şişkinlikler meydana gelebilir. Etkenin morfolojik, kültürel ve fizyolojik özellikleri M.gallisepticum’a benzer. Ancak antijenitesi farklıdır.
Stres faktörlerinin fazla olduğu kümeslerde, miks infeksiyonlar da meydana gelirse, ölüm oranı %1O’a çıkabilir. Hastalığın sağaltım, koruma ve kontrolünde CRD’de belirtilen kurallara uyulur.
İnfeksiyoz sinusitis: Hindilerde görülen bu mikoplasmozis’de aynı tavuklardaki gibi, yüzünde şişlikler ve burundan mukoid akıntılar oluşturur. Ayrıca, rinitis, traheitis, hava keseleri yangısı da gelişir. Hastalık etkeni M.gallisepticum’dur. Hastalığın korunma ve tedavisi aynen CRD’de belirtildiği gibidir.
9.1.6. Kanatlılarda Diğer Bakteriyel İnfeksiyonlar
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Aşağıda belirtilen bazı hastalıklar eskiden ülkemizde çok fazla görülmüş, ancak bugün sporadik olgular halinde rastlanılmakta, diğerleri de eskiden beri çok seyrek görülen olgular halinde bulunmaktadırlar.
9.1.6.1. Tavuk Kolerası (Pasteurellozis)
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Tavuk kolerası, kanatlıların, septisemik formlardan kronik ve lokalize klinik tablolara kadar seyir gösteren, bulaşıcı, öldürücü bakteriyel bir infeksiyonudur. Hastalığın etkeni olan Pasteurella multocidae, gram negatif, hareketsiz, kapsüllü, sporsuz, dokulardan yapılan ve Giemsa ile boyanan preperatlarda bipolar görünüme sahip bir mikroorganizmadır. Türkiye’de bu etkenden ileri gelen infeksiyonların insidensi %l’den azdır. Hastalık, genellikle sindirim, solunum sistemlerinden ve ayrıca deri ve gözden bulaşabilir.
Hasta hayvanlarda, durgunluk, iştahsızlık, yeşilimsi ishal, ibik ve sakalların morarması, kronik formlarda ibik ve sakallarda ödem, orta kulak yangısı, eklemlerde şişkinlik, burunda akıntı ve rinitis, vs gözlenebilir. Otopside, vücutta ve çeşitli organlarda kanamalar, karaciğer üzerinde çok küçük nekrotik odaklar, bağırsakta kanamalar ve ülserlere rastlanabilir.
Hastalık, botulizm, koksidiozis, hemorajik enterit, Newcastle, tavuk çiçeği, İ.coriza, CRD vs, ile benzerlik göstermektedir. Hastalığın teşhisi etkenin izolasyon ve identifikasyonu ile kesinleştirilir. Hastalık antibiyotiklerle önlenebilir. Koruma ve kontrol için genel koruyucu önlemler alınır. Pratikte kullanılan bir aşısı bulunmamaktadır.
9.1.6.2. İnfeksiyöz Koriza
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
İnfeksiyöz koriza, kanatlıların üst solunum sistemine yerleşen, konjonktivitis, yüzde şişkinlik, burun ve göz akıntısı, öksürük, göz kapaklarının yapışması ile karakterize olan bulaşıcı Bakteriyel bir hastalıktır.
Hastalığın etkeni, Haemophilus paragallinarum’dır. Etken gram negatif, sporsuz, bipolar görünümdedir. Ölüm oranı çok düşük olup Türkiye’de sporadik olgular halinde görülmektedir. Hastalık başlıca solunum ve sindirim sisteminden bulaşır. Burundan gelen akıntılarda fazlaca etken bulunur. Bu hastalıkta bozukluklar baş bölgesine ve üst solunum sistemine lokalize olmuştur. Hasta hayvanlarda, yüzde ve baş bölgesinde şişkinlik, burundan ve gözlerden akıntı, öksürük, solumada güçlük, sakal ve ibiklerde şişkinlik, aringitis gözlenebilir. Otopside de lezyonlar bu bölgelerde lokalize olmuştur.
Teşhis, etkenin izolasyonu ve identifikasyonu ile serolojik testlerle konur. Serolojik testler arasında aglutinasyon, AGDT ve HI testleri en fazla kullanılanları arasındadır. Klinik olarak koriza, kolera, CRD, Newcastle, ILT, lB, Çiçek gibi hastalıklarla karışabilir. Sağaltımda kemoterapötiklerden yararlanılır. Koruma ve kontrolde koruyucu önlemlere dikkat edilir. Pratikte eğer varsa koruyucu amaçla inaktif aşılardan yararlanılabilir.
9.1.6.3. Tüberkülozis (Verem)
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Tüberkülozis, kanatlıların çeşitli organlarında tüberkerlerin (urların) oluşması ile karakterize olan, bulaşıcı ve kronik Bakteriyel bir hastalıktır. Hastalığa ülkemizde tektük olgular halinde rastlanmaktadır.
Hastalığın spesifik etkeni Mycobacterium avium’dur. Etken, gram pozitif, hareketsiz, sporsuz, kapsülsüz ve asidorezistans bir bakteridir. Besi yerlerinde 20-25 günde üreme gösterir.
Hastalık genellikle sindirim sisteminden ve ayrıca, solunum sisteminden bulaşır. Hastalığın inkübasyon süresi oldukça uzundur (aylar). Hayvanlarda zayıflama, tüylerde kabarma, ibik ve sakallarda solgunluk, yüzün küçülmesi, göğüs kaslarında küçülme ve ileri derecede zayıflama sonu ölümler meydana gelir. Otopside, iç organlarda çeşitli büyüklükte nodüllere rastlanır.
Hastalığın teşhisi mikrobiyolojik (etkenin izolasyonu ve identifikasyonu) ve serolojik testlerle (allerjik) yapılır. Hastalığın sağıtımı yapılamaz. Koruyucu önlemler alınarak ve iyi bir bakım besleme uygulayarak hastalığın önlenmesine çalışılır.
9.1.6.4. Stafilokok infeksiyonları (Stafilokokkozis)
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Stafilokoklar (özellikle Staphylococcus aureus) kanatlılarda çeşitli klinik tablolara sahip hastalıklara yol açarlar. Bazı durumlarda ölüm oranı %10’un üzerine çıkabilir. S.aureus, yuvarlak veya oval bireysel koklardan oluşmuş, kümeler tarzında görünüme sahiptir. Gram pozitif, hareketsiz, kapsüllü, sporsuz bir bakteridir. Kanatlılarda oluşturduğu başlıca hastalıklar kısaca aşağıda gösterilmiştir.
Septisemik infeksiyonlar
Sarı kesesi infeksiyonları
Artritis ve sinovitis
Deri ve yara infeksiyonları
Spondilit ve osteomiyelitis
Taban yastığı yaraları
Sternumda yaralar
Endokarditis
Diğer bozukluklar
Bu hastalıkların bir kısmında S.aureus, primer ve diğerlerinde de sekonder etken olarak bulunurlar. Hastalık teşhis edildiğinde, antibiyotiklerle sağaltım yapılabilir. Ancak koruyucu önlemler alınması esastır.
9.1.6.5. Streptokok infeksiyonları (Streptokokkozis)
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Streptokok türleri kanatlılarda nadiren hastalık oluştururlar. En fazla S.zooepidemicus ve S.faecalis ve daha az olarak ta S.pyogenes ve diğer türlere rastlanılır. Bu mikroorganizmalar embriyo ölümlerine, sarı kesesi yangılarına, endokarditis, karaciğer, dalak ve akciğerlerde apseler vs. neden olurlar. Hastalık antibiyotiklerle sağaltılabilir. Koruyucu önlemler alınır.
9.1.6.6. Klostridial İnfeksiyonlar
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Clostridium cinsine ait bazı türler (C.perfringes, C.septıcum, C.botulınum) kanatlılarda nadir de olsa infeksiyonlar meydana getirebilirler. Başlıca hastalıklar;
Nekrotik enteritis (C.perfringes)
Ulseratif enteritis (C.colinum)
Hastalığın kontrolünde genel koruyucu önlemler alınır.
9.1.6.7. Diğer Bakterilerden İleri Gelen Nadir İnfeksiyonlar
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Listeriozis (L.monocytogenes)
Kampilobakteriozis (C.coli ve C.jejuni)
Vibrionik enteritis (V.methnikovii)
Psittakozis (C.psittaci)
Spiroketozis (B.anserina)
Vibrionik hepatitis (C.jejuni)
9.2. Viral Hastalıklar
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
9.2.1. Newcastle Hastalığı (Yalancı Veba)
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Kanatlıların çok bulaşıcı, öldürücü, solunum, sindirim ve sinir sisteminde bozukluklar meydana getiren viral bir hastalığıdır. Zamanında teşhis konarak gerekli önlemler alınmazsa %90-100’e varabilen ölümlere yol açtığından büyük ekonomik zararlara neden olabilir.
İnfeksiyona, tavukların yanısıra hindi, güvercin, ördek, kaz, serçe, sülün ve diğer yabani kanatlılarda da rastlanmaktadır.
Etken: Newcastle hastalığının spesifik etkeni, Paramyxovirus (PMV-1) cinsine ait, negatif polariteli, segmentsiz, tek iplikçikli, zarflı ve RNA karakterinde bir genoma sahip virüstür (Newcastle virüsü). Virüsün sadece bir serotipi olmasına karşın değişik patotipleri bulunmaktadır. Birine karşı oluşan bağışıklık, diğerine karşı da koruma sağlayabilir.
Virüs, hasta hayvanların yumurtalarına vertikal olarak geçebilir ve böyle yumurtalardan yapılan aşılara da bulaşabilir. Newcastle virüsünün etrafında bulunan zarfın yüzeyinde peplomerler (hemaglutinin ve neuraminidase) bulunur. Bunlardan birincileri kanatlı alyuvarlarını aglutine ederler (hemaglutinasyon).
Virüs, doğal koşullara pek dayanıklı olmamasına karşın, uygun ortamlarda virüsle bulaşık materyaller içinde, direk güneş ışığının ulaşamadığı yerlerde, haftalarca canlı ve infektif kalabilmektedir. Antibiyotiklere duyarsız olan virüs, dezenfektanlardan değişik derecede etkilenir.
Bulaşma: Newcastle virüsü uyarlı konakçıya solunum, sindirim, deri ve göz konjoktivasından girerek hastalık meydana getirebilir. Virüsle bulaşık yem, su, sekretler, ekstretler ve diğer maddeler birer hastalık kaynağıdırlar.
Hastalığın hayvanlara naklinde başta insanlar (bakıcılar, ziyaretçiler vs.) olmak üzere yabani kuşlar (serçe, güvercin, kumru vs.), satın alınarak kümeslere konulan hasta, portör ve gizli ınfekte hayvanlar, kümesin tozlu havasında ve tozlar üzerinde bulunan virüs partikülleri, infekte aşılar, sokucu sinekler, kemiriciler, gaita, diğer canlı ve cansız materyaller (viyoller, malzeme, giyim eşyaları, kamyonlar, çizme v.s.) önemli rollere sahiptirler. Hastalık bulunan yakın çiftliklerden kuşlar, kemiriciler, havalandırma bacalarından çıkan tozlar, böcekler, rüzgar v.s, araçlarla kolayca taşınabilirler.
Newcastle virüsü hastaların burun akıntılarında, ağızdan gelen sıvılarla ve tıksırıklarla saçılan damlacıklarla, gaita ve yumurtalarla dışarı saç ılır. Hayvanların organ ve dokularında virüs bulunabileceğinden, donmuş etler aracılığıyla da bir ülkeden diğerine bulaşabilir. Hastalık her mevsimde çıkabilir. Ancak, stres faktörlerinin fazla olduğu, içinde gizli infekte ve portör hayvanların bulunduğu, koruyucu önlemlere dikkat edilmeyen kümeslerde infeksiyon daha kolay çıkar, yayılır ve öldürücü seyreder. Sürüde yeterli bağışıklığın olmaması veya birkaç duyarlı hayvanın bulunması hastalığın çıkması için yeterli nedeni oluşturur. Göçmen kuşlar ve hindiler de bulaşmada rol oynarlar.
Klinik Belirtiler ve Otopsi Bulguları: Hastalığın inkübasyon periyodu doğal koşullar altında 3-7 gün kadardır. Bu süre Virüsün virulensine, giriş yoluna ve konakçının duyarlılığına göre değişebilir.
Hastalığın klinik tablosu bazı yazarların açıkladığı formiara (Doyle tipi, Beach tipi, Beaudette tipi, Hitchner tipi) göre bazı farklar göstermekle beraber, genel olarak rastlanan arazlar şöyle özetlenebilir;
Gizli infeksiyonlar (subklinik infeksiyonlar, asemptomatik infeksiyonlar):
Çok tehlikeli olan bu formlarda, hayvanlarda herhangi bir klinik belirtiye rastlanmaz. Ancak, böyle hayvanlar virüsü saçtıklarından çok tehlikelidirler. Kronik hastalarda da benzer durum söz konusudur. Böyle hayvanlar kümeslerde her zaman hastalığın çıkış ve yayılışında rol oynarlar.
Klinik belirtilerin görülebildiği formlar: Bu formda hastalarda durgunluk, iştahsızlık, zayıflama, tüylerde kabarıklık, yumurta veriminde azalma, ishal, hızlı ve hırıltılı solunum, başın sağa-sola, yukarı-aşağı inmesi, tikler, tortikolis, kanatların düşmesi, bacaklarda felçler, öksürük, tıksırık, burundan ve gözlerden akıntıların gelmesi, yumurtaların dış ve iç kalitesinde bozukluklar gözlenebilen belli başlı semptomlar arasında bulunmaktadır. Ancak bütün klinik arazların hepsini bir hayvanda gözlemlemek mümkün değildir. Doğaldır ki, böyle durumların görülmesinde esas faktör virüs (virulens, miktar, giriş yolu) ile konakçıya (yaş, ırk, genetik, bağışıklık, vs) bağımlıdır.
Otopside, bezel midede ve bağırsaklarda kanamalar, bağırsakta ülserler, solunum sistemi mukozasında hiperemi ve kanamalar ve kanlı mukoid salgı, hava keselerinde bulanıklık, matlaşma ve kalınlaşma, kalp kasında kanama odakları, yumurta foliküllerinde kanamalar başlıca rastlanan patolojik bozukluklar arasındadır.
Teşhis: İnfeksiyonun teşhisi amacıyla hasta hayvanlardan yeteri miktarda laboratuara gönderilir. Burada hastalığın klinik tablosu ile ölen veya öldürülenlerin otopsi bulguları, yapılan izolasyon, identifikasyon ve serolojik yoklamalar ile birlikte değerlendirilerek karar verilir. Yeni ölmüş olanlar, sadece otopsi tablosunu incelemek ve zorunluluk varsa marazi madde almak için kullanılabilir.
Ayırıcı teşhis için Newcastle’a benzeyen bazı hastalıklar (İnfeksiyoz coryza, l.sinusitis, Mycoplasmosis (CRD), Pasteurellosis, l.bronchitis, İ.laryngotracheitis, Çiçek, Marek, Vitamin A noksanlığı gibi) hastalıklar dikkate alınmalı ve bunlardan ayrılmalıdır. Yumurta kalitesindeki bozulmalar yönünden de EDS-76 ve IB ile benzerliği vardır. Klinik tablo ve otopsi bulguları Avian influenza (Tavuk vebası) ile benzerlik gösterir.
Laboratuarda yapılacak muayeneler, etkenin izolasyonu, identifikasyonu, serolojik yoklamaları (HI, NT vs), ile gerekirse deneme hayvanlarına yapılacak inokülasyonları kapsamaktadır.
Sağaltım: Newcastle viral bir etken olduğu için antibiyotik ve kemoterapötiklerle sağaltımı yapılamaz.
Koruma ve Kontrol: Hastalık çıktığında Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın çıkardığı ‘Kanatlılarda Yalancı Tavuk Vebası hastalığına karşı korunma ve savaş yönetmeliği” uyarınca işlem yapılır. ihbarı mecburi hastalıklar arasındadır. Hastalık çıktığında;
İnfeksiyon kümeslerde tektük olgular halinde ise, hastalar, hasta görünümlü olanlar hemen ayrılır. Geri kalanlara aşı yapılır.
İnfeksiyon yayılma eğilimi gösteriyorsa, ölenler de fazla ise, hastalar ve hasta görünümlü olanlar ayrılarak geri kalanlar kasaplığa sevkedilir. Hiç hastalık çıkmayan kümesler, eğer aşılı değillerse hemen aşılanırlar.
Hastalık çıkan ve aşılanan kümesteki hayvanlar, eğer varsa dezenfekte edilirler.
Stres faktörleri ortadan kaldırılır ve iyi bir bakım-besleme uygulanır.
Kümeslerde her türlü önlem uygulanır.
Türkiye’de Newcastie hastalığını önlemede HB-1 ve LaSota suşlarından canlı; NVD-6 suşundan da inaktif aşılar üretilmektedir. Pratikte Newcastle aşısı ile kombine edilmiş aşılar da satılmaktadır.
9.2.2. Gumboro (İnfeksiyöz Bursa Hastalığı)
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Gumboro hastalığı, tavukların (daha ziyade civciv ve piliçlerin) bulaşıcı, orta derecede öldürücü, bursa Fabricius gibi primer lenfoid organda bozukluklar yaparak immunsupresyonlara yol açan viral bir infeksiyonudur.
Antikor sentezine engel olduğu için, aşılamalar sonunda humoral bağışıklığa olumsuz yönde etki eder.
Etken: Gumboro hastalığının spesifik etkeni, Birnaviridae cinsine ait çift iplikçikli, iki segmentli, zarfsız, ikosahedral profilde ve RNA karakterinde genetik materyale sahip bir virüstür (İnfectious bursal disease virüs, IBDV).
Etkenin nötralizasyon testi ile saptanan iki serotipi bulunmaktadır. Serotip-1, genellikle tavuklar için patojeniktir. Serotip 2 ise daha zayıf bir patojeniteye sahiptir. Serotip-l’de yer almasına karşın, antijenik yönden farklılık gösteren variant suşlar da bulunmaktadır.
Standart suşlarla aşılanmış veya kanlarında antikor bulunan hayvanlar, variant suşlarla infekte olabilmektedirler ve bu durum hastalığın mücadelesinde güçlükler meydana getirmektedir.
Virüsün hemaglutinasyon yeteneği yoktur ve yumurtalara da vertikal olarak bulaştığı bildirilmemiştir. Virüsün izolasyon ve üretiminde embriyolu yumurtalar ve embriyofibroblast kültürleri kullanılmaktadır.
Gumboro hastalığı virüsünün en önemli özelliği, doğa koşullarına, fiziksel ve kimyasal faktörlere (özellikle dezenfektanlar) dirençli olmasıdır. Formol, kloramin ve bazı iyotlu bileşikler virüs üzerinde etkilidirler. Kümes koşullarında uzun süre (120 gün kadar) canlı ve infektif olabilmektedir. Böyle durumlar, virüsün kümeslerde uzun bir süre yerleşeceğini ve hastalık kaynağı oluşturabileceğini ortaya koymaktadır.
Bulaşma: Gumboro hastalığı genç tavukların (civciv ve piliçlerin) bir infeksiyonudur (3-6 haftalık yaştakiler). Ancak subklinikal enfeksiyonlar daha erken yaşta da oluşabilmektedir. Virüs b.Fabricius’da bozukluklar meydana getirerek özellikle gençlerde humoral bağışıklığı baskılamaktadır.
Virüs daha ziyade sindirim sisteminden girerek hastalık yapar. Solunum sisteminden bulaşma oldukça zayıftır. Hayvanlar, deneysel olarak intravenöz ve konjoktivadan da hastalığı alabilmektedirler. Virüs, gaita ile dışarı çıkarak yem, su ve diğer materyalleri bulaştırır. Bulaşmada direkt temasın ve diğer faktörlerin de (bakıcılar, kümes malzemesi vs) rolleri vardır.
İnfeksiyona, tavukların yanısıra daha az olmak üzere hindi ve ördekler duyarlıdırlar. Bu son iki hayvan türünün, hastalık kaynağı olabilme durumları her zaman olasıdır. Bir işletmede Gumboro hastalığının çıkması, bütün aşılama, kontrol ve diğer programların değişmesine neden olur. İnfeksiyona Leghorn ırkı hayvanlar, diğerlerinden daha duyarlıdırlar.
Yerleşik virüsle infekte kümesler, yetersiz maternal ve aktif bağışıklık, iyi ve etkili bir dezenfeksiyonun yapılmaması ve ebeveynlerin zamanında ve iyi tarzda aşılanmamaları, kümeste stres faktörlerinin bulunması gibi nedenler infeksiyonun çıkmasında ve yayılmasında çok büyük neden olmaktadır.
Klinik Belirtiler ve Otopsi Bulguları: Gumboro hastalığının, normal koşullar altında genç hayvanlardaki inkübasyon periyodu 2-3 gündür. Ancak, genç hayvanlar (3-6 haftalık yaşta olanlar) daha duyarlıdırlar. Çok gençlerde de (10-15 günlük) subklinikal infeksiyonun görülebileceğini bildiren araştırıcılar da bulunmaktadır. İnfeksiyonun seyri hayvanın yaşına göre, 1- 2 hafta kadardır. Olümler 2-7. günlerde meydana gelir (%20-40 ölüm).
Başlıca klinik belirtiler arasında durgunluk, iştahsızlık, tüylerin kabarması ve karışık bir hal alması, hareket isteksizliği, susama, depresyon, dehidrasyon, zayıflama, beyaz-gri bir ishal sonu arka kısımların kirlenmesi, arka kısmını gagalama, görülebilen önemli görüntülerdendir. Genç hayvanlarda ise semptomlar daha az belirgin olmasına karşılık immunsupretif etki daha ön plandadır.
Ölen hayvanların otopsisinde, bacak ve göğüs kısımlarında, bezel mide ve kalp kasında kanamalar, b.Fabricius hastalığının seyrine göre, ödemli, hemorajik ve bazen de vişne renginde bir görünümdedir. Karaciğer, dalak ve böbrekler büyümüştür. Böbreklerde urat kristallerine rastlanır. B.Fabricius’un histopatolojik muayenesinde, bu organda büyük dejenerasyonun varlığı gözlenir.
Teşhis: Gençlerde klinik belirtilerin açık ve belirgin olmaması, bazı olguların subklinikal düzeyde seyretmesi, hastalığın teşhisinde güçlükler meydana getirmektedir. Ayrıca, benzer klinik ve otopsi tablosu gösteren infeksiyonlardan da (Newcastle, Marek, IB, Koksidiozis) ayrılması gereklidir.
Laboratuarlara teşhis amacı ile yeterli sayıda hasta hayvan (gereğinde çok yeni ölmüşler) gönderilir. İnfeksiyonun teşhisinde virüsün izolasyon ve identifikasyonu, serolojik testler (ELISA, NT, AGPT, vs) ve gerekirse deneysel inokülasyonlar yapılır.
Sağaltım: Gumboro hastalığı antibiyotik, kemoterapötik veya ilaçlarla sağıtılamaz.
Koruma ve Kontrol: Kanatlılarda Gumboro hastalığından korumada ve infeksiyonu kontrol altına almada dikkat edilmesi gereken önemli noktalar aşağıda belirtilmiştir.
Anaç tavuklar yumurtlamaya başlamadan önce etkin bir tarzda Gumboro’ya karşı aşılanmalıdırlar. Bu amaçla intermediate suşlardan yararlanılır.
Kümeslerde çok iyi bir dezenfeksiyon yapılmalı, hatta imkan varsa iki kez uygulanmalıdır.
Satın alınan civcivlerde, Gumboro’ya karşı maternal antikorların varlığı ve koruma düzeyi belirlenmelidir. Maternal antikorlara sahip hayvanlar kümeslere konulmalıdır.
Pasif antikorları uygun değilse, civcivler hemen aşılanmalıdırlar. Yukarıda sayılan faktörler yerine getirilemiyorsa, o işletme her zaman hastalık riski altındadır. Kümeslerin kontaminasyon ve anaçların aşılanma durumuna göre alınması gerekli önlemler kısaca şöyledir;
A) Kümesler Kontamine İse
Anaçlar aşılı değilseler
Böyle kümeslere, eğer çok büyük zorunluluk yoksa hiç bir duyarlı hayvan konulmamalıdır. Eğer civcivler konulacaksa, maternal antikorlar belirlendikten sonra, intermediate bir suşla aşılanmalıdır.
Kümese yerleşik Virüsün karakteri ve serotipi biliniyorsa, aşı virüsünün buna göre seçilmesinde yarar vardır.
Aşısız anaç bulunduran kümeslerden civciv alınmamalıdır.
Anaçlar aşılı ise;
Anaçların aktif bağışıklık durumları bilinmelidir.
Alınacak civcivlerdeki maternal antikor düzeyi saptanmalıdır.
Maternal antikor düzeyi yetersiz ise aşılanmalıdırlar.
B) Kümesler Kontamine Değilse
Anaçlar aşılı değilse;
Eğer gerek duyulursa, civcivlerde maternal antikor taraması yapılabilir. Civcivlerin antikorları yok kabul edilebilir.
Civcivler ıntermediate bir suşla aşılanmalıdırlar.
Anaçlar aşılı ise;
Civcivlerdeki maternal antikor düzeyi belirlenmelidir.
Yeterli düzeyde ise (koruyucu) aşılanmaları 10-12 gün sonraya ertelenebilir. Etrafta hastalık varsa, kümese gelme ihtimali de bulunuyorsa, hayvanlar aşılanmalıdır.
Civcivlerin kanında bulunan yüksek orandaki maternal antikorların aşı virüsünü nötralize edebileceğini hatırdan çıkarmamak gerekir. Bu nedenle, yapılan aşılamalar her zaman antikor sentezini uyarmayabilir.
Sürüde ortalama antikor titresi yüksek olsa bile, böyle hayvanlar arasında kanlarında antikor bulunmayan, orta derecede veya zayıf titrede antikora sahip olanlar bulunacaktır. Bunların infeksiyona açık olacağını ve birer hastalık kaynağı oluşturabileceklerini hatırdan çıkarmamak gerekir.
Aktif bağışıklık sonunda kanlarında yüksek oranda antikor bulunduran hayvanların yumurtalarının hepsinin de yüksek titrede pasif antikora sahip olacağını ve böyle yumurtalardan elde edilen civcivlerin de maternal antikorlarının çeşitlilik göstereceğini düşünmekte yarar bulunmaktadır.
Aşı virüslerinin b.Fabricius’a zarar vermeyecek suşlardan olmasına dikkat edilmelidir. Hot aşıların kullanılması her zaman sorun yaratabilir. İnaktif aşılarda hem standart ve hem de variant suşların bulunması yararlıdır.
9.2.3. Marek Hastalığı
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Marek hastalığı, tavukların çeşitli organ ve dokularında, periferal ve optik sinirlerinde, mononükleer lenfositlerin (genellikle T-lenfositler) birikmesi ve üremesi sonu gelişen tümoral, bulaşıcı, öldürücü, lenfoproliferatif viral bir hastalığıdır.
İnfeksiyon, gençlerde genellikle, humoral ve sellüler yanıtı baskılayıcı bir karakter taşır (immunsupretif). İnfeksiyonun doğal koşullar altında sadece tavuklarda meydana geldiği bildirilmiştir.
Etken: Marek hastalığının etkeni, Herpetoviridae cinsine ait ve DNA karakterinde genetik materyale sahip bir virüstür. Virüsün 3 serotipinin (onkojenik, nononkojenik ve hindi herpes virüsü,THV) varlığı açıklanmıştır.
Mikroorganizma embriyolu yumurtalarda ve doku kültürlerinde üreyebilmektedir. Aşı hazırlamada 2. ve 3. serotipler tercih edilmektedir. Virüs yumurtalara vertikal olarak bulaşmamaktadır. Virüs hücrelerin çekirdekleri içinde ürer ve deri epitel hücreleri ile birlikte etrafa yayılır. Etken ancak hücre ile birlikte olduğunda canlı kalabilmektedir (hücreye bağımlı virüs).
Bulaşma: Marek virüsü tüyler ve kümes havasındaki tozlar üzerinde fazla bulunduğundan, solunum sistemi bulaşması oldukça önemlidir. Virüs infekte hayvanların tüy follikülleri içinde fazla bulunur ve bunlarla da etrafa yayılır. İnfeksiyon, havalandırma bacalarından çıkan tozlarla diğer kümes veya işletmelere kolayca yayılabilmektedir. Özellikle, kümeslere giren kişilerin üzerine yapışan tüy ve tozlarda bulunan virüs, etkenin yayılmasında önemli etkinliğe sahiptir. Bu nedenle kümeslere giren diğer canlılar da (kemiriciler, kuşlar, böcekler vs) tehlikeli olduğu gibi, malzeme de aynı bulaşma riskini taşımaktadırlar. Satın alınan ve kontrol edilmeden kümeslere konan infekte tavukların da bu yönden tehlikesi büyüktür. Direkt temas ta bulaşmada rol oynar. Hayvanların virüsü, infeksiyondan 14-17 gün sonra ve yaklaşık 7 hafta süre ile dışarı saçtığı açıklanmaktadır. infeksiyona sadece tavuklar duyarlıdırlar
Klinik Belirtileri ve Otopsi Bulguları: İnfeksiyonun inkübasyon süresi çok değişiktir (genellikle 3-5 hafta arası). Hastalık her yaştaki hayvanda görülebilirse de, gençler (4-10 haftalık) arasında daha yaygındır. Daha erken yaşlarda (5-10 haftalıklarda) veya daha ileri yaşlardakilerde de (15-30 haftalıklarda) az oranda da olsa rastlanabilmektedir.
Hayvanlar infekte olduktan sonra, ilk klinik belirtiler, 3-5 hafta içinde görülmeye başlar. Direkt temasla sağlanan infeksiyonlarda ise hastalığın belirtileri 4-6 hafta içinde belirlenebilmektedir. İnfeksiyon tavuklar arasında biri Klasik Marek hastalığı (hafif Marek hastalığı) ve diğeri de Akut Marek hastalığı olmak üzere iki klinik form göstermektedir.
Klasik Marek hastalığı: Bu form genellikle 10-15 haftalık hayvanlar arasında görülür. Hastalık hafif ve uzun seyreder ve ölümler azdır (%5-10). Hastalarda durgunluk, iştahsızlık, ibik ve sakallarda solgunluk, zayıflama, kanat ve bacaklarda tek veya çift taraflı felçler görülür. Felçler sonu, bacakların biri ileride biri geride ve kanatların da biri veya ikisi birden sarkabilir. Kanatlar açılınca tekrar eski formunu almazlar. Boyun sinirlerinde oluşan felçler de boyun bükülmelerine yol açar. Bazı olgularda parmakların içeri doğru bükülmesi de gözlenebilir. Ayrıca gözde (iriste) bozukluklar (gri renk, depigmentasyon) da meydana gelir.
Bu hastalıkta b.Fabricius’ta ve timus’ta bozukluklara rastlanabilir. Bu organlar “primer lenfoid organları” arasında yer aldığından gençlerde, immunsupretif etki yaratır.
Akut Marek hastalığı: Bu form daha çabuk seyreder ve daha fazla oranda ölümlere yol açar. Klinik belirtileri klasik forma benzer. Otopside iç organlarda, infeksiyonun şiddetine ve seyrine göre, çeşitli büyüklükte lenfoid tümörlere rastlanır. Bunlar daha ziyade, yumurtalık, dalak, karaciğer, böbrek, testis, bağırsaklar, bezel mide, kaslar, deri, b.Fabricius, kalp, timus, vs doku ve organlarda lokalize olmuşlardır. Siyatik sinirlerin kendileri ve kökleri plexus brachialis esmerleşmiş ve kalınlaşmıştır. Gözlerde de bozukluklara (gri renk ve depigmentasyon) tesadüf edilir.
Teşhis: Hastalığı klinik ve otopsi bulgularına göre tanımlamak mümkünse de benzer hastalıklardan (Tuberkülosis, Lenfoid leukosis, Gumboro, Aspergillosis) ayırt edilmesi gerekmektedir. Teşhis için laboratuara yeterli sayıda hasta (gerekirse yeni ölmüş) hayvanlar gönderilir.
Hastalıklı organlardan alınan materyaller histopatolojik yoklamaya tabi tutularak, Marek’in Lenfoid leukosis’ten ayrımı sağlanır. Marek; (genom DNA, Herpetoviridae) hastalığı gençlerde görülür (4-10 haftalık), felçler ve b.Fabricius’da bozukluklar vardır ancak tümoral değildir. Lenfoid leukosis’te (genom RNA, Retroviridae), erginlerde hastalık geç (5-7 aylık) yaşta görülür, (B-hücre proliferasyonu). Ayrıca benzer diğer hastalıklar yönünden de ayırıcı tanı yapılır.
Hastalığın teşhisinde serolojik reaksiyonlardan (FA, AGP, ELISA) yararlanılır. Virüs izolasyonu hem zaman alıcı ve hem de çoğu zaman başarı vermediği için kullanılmamaktadır. Laboratuar iyi donatılmış ise RIF (resistence inducing factor) testi denenebilir.
Sağaltım: Viral bir hastalık olduğundan sağaltımı yapılamamaktadır.
Koruma ve Kontrol: Kümeslere infeksiyonun girmemesi için her türlü koruyucu önlem alınmalıdır. Kümeslere özellikle giren ve çıkan hava için filtreler takılır. Tozlu hava bir ısıl işleme (veya başka bir tarzda) tabi tutulmalıdır.
Aşılamada kullanılacak aşıların b.Fabricius’a zarar vermeyecek tarzda seçilmesinde yarar vardır. Aşılanan hayvanlar, virülensi yüksek bir virüsle infekte olabilirler. Ancak, hastalık bunlarda hafif seyreder ve ölümler çok daha az meydana gelir (%5-7).
Türkiye’de, tavuklara ait herpervirüsü (SB-1) ve hindilere ait hindi herpes virüsü (FC-126) suşları ile iki aşı üretilmektedir. Bu aşılar prospektüslerine uygun olarak kullanılırlar. Bunlardan Marek Frosen Monovalent (FC-126) hücreye bağımlı canlı aşıdır, 1-2 günlük civcivlere 0.2 mI adaleye uygulanır. Marek Frosen Bivalent (FC-126 + SB-1) canlı aşı hücreye bağımlı, 1-2 günlük civcivlere 0.2 mI uygulanır. Bu aşılar uzun süre bağışıklık verirler ve hayvanlar virüsü ömür boyu taşırlar. Pratikte Marek + İnfeksiyoz Bursal Disease aşıları kombine olarak satılmaktadır.
9.2.4. Daha Az Rastlanan ve Ekonomik Kayıplara Neden Olmayan Viral Hastalıklar
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
9.2.4.1. İnfeksiyöz Bronşitis
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
İnfeksiyöz bronşitis, tavukların solunum sisteminde, yumurta veriminde, yumurtanın iç ve dış kalitesinde bozukluklar, üremi ve ölümler meydana getiren bulaşıcı bir viral hastalığıdır.
Türkiye’de bu infeksiyona, zaman zaman kamu ve özel sektöre ait yetiştirmelerde rastlanmakta ve ekonomik kayıplara yol açmaktadır.
Etken: İnfeksiyoz Bronsit’in etkeni Coronoviridae grubuna ait ve RNA karakterinde tek iplikçikli genetik materyal taşıyan bir virüstür. Hemoglutinasyon özelliği olmayan Virüsün 20’den fazla serotipinin varlığı açıklanmış ve bunların bazıları arasında da krosimmunitenin bulunduğu bildirilmiştir. Ancak serotiplerin bir kısmı hastalık oluşturmamaktadır. Virüs embriyolu yumurtalarda ve doku kültürlerinde üreyebilir.
Virüs yumurtaya vertikal bulaşmaz ve tripsinle muamele edilince tavuk alyuvarlarını aglutine edebilir (hemoglutinasyon).
Bulaşma: İnfeksiyona, genç tavuklar (civciv, piliç) ve stres altında bulunan hayvanlar daha duyarlıdır. Tavukların dışındaki diğer kanatlılarda hastalık bildirilmemiştir. İnfeksiyon, genellikle solunum sisteminden bulaşır. İnfekte hayvanların ve portörlerin öksürük, tıksırık damlacıkları ve burun akıntıları içinde bulunan Virüs, aerojen yolla, kolayca diğer hayvanlara aktarılabilır. Kümes havasında bulunan tozlar üzerinde bulunan virus, hem kümes içindeki hayvanları ve hemde kümesten dışarı çıkarak komşu kümeslerdekileri kolayca infekte edebilir. Kümeste bulunan canlı ve cansız herşey etkenin bulaşma ve yayılmasında etkindir.
Dışarıdan satın alınan hasta, portör ve latent infekte hayvanlar birer infeksiyon kaynağı oluştururlar. Bunların dışında kuşlar, insanlar ve kemirici hayvanlar, virüsle bulaşık malzeme ve yemler de hem kümeslere infeksiyonun girmesinde ve hem de bir kümesten diğerine veya bir çiftlikten diğerine bulaşmasında önemli role sahiptir.
Klinik Belirtiler ve Otopsi Bulguları: infeksiyon, her yaştaki tavuğu etkilerse de, civciv, piliç ve stres altında bulunan hayvanlar daha kolaylıkla hastalanırlar. Klinik belirtiler hayvanların bağ ışıktı k durumuna, yaşına, çevresel koşullara, virüsün serotipine ve virulensine bağlı olarak az veya çok değişiklik gösterebilir.
Normal koşullar altında, duyarlı hayvanlarda, inkübasyon süresi 2-3 gün kadardır. Ancak, bu süre 20 saate inebileceği gibi 4-5 güne kadar da uzayabilir.
Klinik belirtiler, gençlerde burundan ve gözden akıntı gelmesi, yüzde şişkinlik, hırıltı, zor ve başını yukarı kaldırarak soluk alma, gelişmede duraklama, durgunluk, iştahsızlık, erginlerde daha az belirgin klinik tablo, yumurtacı hayvanlarda verimde azalma, yumurtanın dış ve iç kalitesinde bozulmalar (zayıf kabuklu, kabuksuz yumurtalar, su gibi dağılan yumurta akı ve sarısı) göze çarpar. Latent infekte hayvanlarda klinik belirtiler fark edilemez. Hastalık geçtikten sonra, verimin normal düzeye ulaşması haftalar alabilir. Bazen de aynı seviyeye ulaşamaz. Stres altında bulunanlarda, gençlerde, böbrek bozuklukları meydana gelenlerde ve sekonder bakteriyel infeksiyon durumlarında, ölümler %30-40’a kadar çıkabilir.
İnfeksiyon un yumurta kanalında bozukluklar oluşturduğu hayvanlar, yumurtlama yeteneklerini kaybedebilirler. Ölen hayvanların otopsisinde, sinusların yangısal reaksiyon sonucu mukoid bir sıvı ile dolması ve buna bağlı olarak yüzde şişkinlik, göz kapaklarında şişme ve bazen birbirine yapışma, soluk borusunda yangısal reaksiyon, mukoid ve kanlı salgı artması ve kanlanma görülür. İç organlarda, pek fazla bir makroskobik bozukluk olmamakla birlikte, bazı olgularda böbrekler büyümüş, solgun ve içerisinde ürat kristallerine rastlanır. Ölümlerin de başlıca nedenini üremi oluşturur. Hastalıktan iyileşen hayvanlar 4-5 hafta Virüs saçabilir.
Teşhis: İnfeksiyonu, klinik ve otopsi bulgularına göre kesin teşhis etmek oldukça güçtür. Özellikle erginlerde meydana gelen latent infeksiyonlar belirgin bir klinik tablo oluşturmadıklarından teşhisi imkansızlaştırırlar. Ayrıca benzer bazı bakteriyel (infeksiyoz koriza, Psittakozis, CRD, İnfeksiyoz sinusitis, Tavuk kolerası) ve viral infeksiyonlardan (Newcastle, ILT, EDS-76) ve ayrıca Aspergillosis’ten de ayrılması gereklidir. Serotiplerinin çok fazla olması da ayrı bir zorluk yaratır.
Tam teşhis için klinik ve otopsi bulgularının serolojik ve virolojik muayenelerle desteklenmesi gerekir. Serolojik yoklamalardan en fazla Hemaglutinasyon-inhibisyon (HI) testi, Nötralizasyon testi (NT) ve gerekli durumlarda da AGD, ELISA ve FA tekniklerinden yararlanılır.
Virüsün izolasyonu için 7-8 günlük embriyolu yumurtalar uygundur. Virüsün ürediği hallerde embriyolarda küçülmeler, büzülmeler ve ölümler meydana gelir. Gerektiği durumlarda, patolojik materyallerden, genç ve aşılanmamış hayvanlara deneme inokülasyonları yapılabilir.
Kontrol: İnfeksiyoz bronşitis antibiyotik veya kemoterapötiklerle sağaltılamaz. Sekonder bakteriyel enfeksiyonları veya komplikasyonlar önlemek için bu maddeler kullanılabilir.
Kümeslere infeksiyonu sokmamak için her türlü koruyucu önlem zamanında alınır ve ciddiyetle uygulanır.
Koruyucu aşılamalar, hayvanların yaşına, ırkına ve bölgeye göre hazırlanan programlar dahilinde yapılır. Canlı (H-120, H-52) ve ölü aşılar prospektüslerine uyularak kullanılırlar.
Canlı aşılar genellikle aerosol, içme suyuna katarak veya burun-göze damlatılarak uygulanır. İnaktif aşılar ise yumurta periyoduna girecek hayvanlarda tercih edilirler. Bazı durumlarda kombine aşılar da (lB+ND, IB+ND+EDS, vs) kullanılabilir. Ancak böyle aşılar monovalanlardan daha fazla stres yapabilirler.
Hastalık çıktığında, hastalar ile henüz ölen hayvanlardan yeteri kadar ve ayrıca Hl testi için de hastalardan ve diğer hayvanlardan alınan kan laboratuara gönderilir. Ölenler, hastalar ve hastalıktan şüpheliler hemen ayrılır, gerekirse yok edilirler. Aynı kümesteki sağlamlara aşı uygulanır. Ancak sprey tarzdaki uygulamalarda çok dikkatli olunmalıdır. Mümkünse, hastalık çıkan kümeslerde kullanılmamalıdır. Diğer kümeslere infeksiyonu bulaştırmamak için aşılama dahil, her türlü genel ve özel önlem alınır.
Aşılamalarda dikkat edilecek noktalar;
İnfeksiyoz bronşit aşılarının hangi tarzda (burun-göz, içme suyuna katma veya sprey) uygulanacağı, prospektüslerinde belirtilmiştir
Polivalan aşılar (birden fazla serotip içerenler) aşılamalardan sonra, monovalanlara oranla daha fazla stres oluşturabilir
Polivalan aşılar bazen böbrek bozukluklarına neden olabilir.
Günlük civcivler, gagaları aşıya daldırılarak veya burun-göze damlatılarak aşılanırlar.
Yumurtacı hayvanlar için, civcivlik aşılamaları pek uygun değildir. Bunların 2. ve 14. haftalarda iki defa içme suyuna aşı katılarak aşılanmaları uygundur
Etlik piliçler etrafta hastalık bulunduğu hallerde aşılanmalıdırlar. Genellikle aşılamalar,
_14-21. günlerde içme suyu aracılığı ile yapılır.
Anaç tavuklar, yumurta periyodunda iken 10-20 hafta aralıkla aşılanabilir.
Kombine aşı ( da gerektiği durumlarda kullanılabilir. Ancak, canlı kombine aşı kullanıldığında lB virüsü daha çabuk üreyerek, Newcastle virüsünü intertere edebileceği gibi bazı durumlarda da tam tersi oluşarak sadece Newcastle’a karşı bağışıklık oluşur, IB’e karşı çok zayıf bir bağışıklık oluşabilir veya hiç oluşmayabilir.
Normal koşullar altında ve uygun bir aşılama yaklaşık 6 ay bağışıklık verebilir.
Sürünün bağışıklık durumu HI testi ile belirlenir. Bu amaçla aşılamadan 15-20 gün sonra kan alınarak laboratuara gönderilir.
Türkiye’de H-120 ve H-52 suşlarından hazırlanan canlı aşılar 6 aya kadar bağışıklık verirler.
Pratikte monovalan veya kombine aşılar bulunmaktadır (IB+ND+EDS, 1B÷ND).
9.2.4.2. Tavuk Vebası
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Tavuk vebası (Avian influenza, Al) kanatlılarda solunum, sindirim ve sinir sisteminde bozukluklar oluşturarak yüksek oranda ölümlere yol açan çok bulaşıcı viral bir hastalıktır.
Etken: Hastalığın etkeni Orthomyxoviridae grubuna ait RNA karakterinde genetik materyal taşıyan bir virüstür.
Bulaşma: Hastalık solunum ve sindirim sisteminden kolayca bulaşabilir ve kısa bir sürede %100’e varan ölümler oluşturabilir. Virüsle bulaşık canlı ve cansız bütün araçlar, infeksiyonun yayılmasında önemli role sahiptirler.
Klinik Belirtiler ve Otopsi Bulguları: Hastalığın klinik tablosu ve otopsi bulguları Newcastle hastalığına çok benzer. Hastalarda burun ve gözden akıntı, öksürük, tıksırık, hırıltılı solunum, yüzün şişmesi ve siyanöz bir görünüm alması, bacaklarda benzer tablo, deri altında ve iç organlarda hemorajiler, kaslı midede ve bağırsaklarda kanamalar görülür.
Teşhis: Hastalığın teşhisi virüsün izolasyonu (embriyolu yumurtalarda) serolojik testler (HI, AGD, NT) ve gerektiğinde deneme inokülasyonları ile kesinleştirilir.
Kontrol: Hastalık bulunan ülkelerde, varsa aşı uygulamaları ve koruyucu önlemlerle infeksiyonun kontrolüne çalışılır.
9.2.4.3. İnfeksiyöz Laringotraheitis
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
İnfeksiyöz laringotraheitis, tavukların üst solunum sistemine ait bozukluklarla ortaya çıkan, bulaşıcı, öldürücü, viral bir hastalığıdır. infeksiyon Türkiye’de sporadik olgular tarzında görülmektedir.
Etken: Hastalığın etkeni Herpetoviridae grubuna ait DNA karakterinde genetik materyal taşıyan bir virüstür. Tavuk alyuvarlarını aglutine edemeyen virüs, embriyolu yumurta ve doku kültürlerinde üreyebilir. İnfekte hayvanların soluk borusu epitel hücrelerinin çekirdeklerinde intranükleer inklüsiyon cisimcikleri meydana getirir.
Bulaşma: İnfeksiyona, gençler daha duyarlı olmak üzere, her yaştaki hayvanda rastlanabilir. Tavukların dışında hindi ve sülünlerde de hastalığın varlığı bildirilmiştir.
İnfeksiyon bir hayvandan diğerine, solunum sisteminden bulaşır. Kümeslerin havasındaki damlacıkların ve tozların üzerindeki virüslerin solunumla alınmasının, infeksiyonun bulaşmasında büyük etkinliği vardır. İnfeksiyon, kümeslere yeni konulan hasta, portör ve Iatent infekte hayvanlarla girer. Hastaların burunlarından gelen akıntılar içinde virüs çok fazla bulunur. Bu mikroplu akıntılar öksürük ve tıksırıkla etrafa (yem, su, suluk, malzeme vs.) saçılır ve özellikle havaya damlacıklar halinde karışır. Göz konjüktivasından da hastalık alınabilir. İnfeksiyonun yayılmasında canlı (rodent, kuş, insan vs) ve cansız araçlar önemli rol oynarlar.
Kümeslerin kalabalık, bakımsız ve hijyenik olmayan koşulları, stres faktörlerinin yoğunluğu ve kış ayları, infeksiyonun kümes içinde çıkış ve yayılışında etkili olmaktadır. Böyle durumlarda ölümler %40’a ulaşabilir. Hastalar iyileştikten 2 ay sonraya kadar virüsü soluk borusunda taşıyabilirler. Virüs vertikal olarak yumurtaya geçmemektedir.
Klinik Belirtiler ve Otopsi Bulguları: infeksiyonun inkübasyon süresi, doğal koşullar altında 6-14 gün kadardır. Ancak bu süre, ayrıca hastalığın seyri; konakçının bağışıklık durumu, çevresel koşullar, Virüsün miktarı ve virülensine göre değişebilir.
Hastalık tavuklarda başlıca 2 klinik formda ortaya çıkmaktadır (hafif ve şiddetli form). İnfeksiyonun hafif formlarında, üst solunum sistemine ait belirtiler genellikle hafiftir. Gözlerden akıntı gelir ve konjüktivitis gözlenir. Öksürük arasıra bulunur. Ancak, hastalık ilerlerse gözlerdeki akıntı artar ve göz kapakları şişerek birbirine yapışır. Burun akıntısı artar ve hayvanın yüzünde şişme başlar. Bu üst solunum sistemi belirtilerine ilaveten, iştahsızlık, durgunluk, tıksırık, öksürük, hırıltılı solunum, verim düşüklüğü ve zayıflama da meydana gelir. Öksürük ve tıksırıkla etrafa ve havaya çok fazla virüslü materyal saçılır. İnfeksiyonun bu formunda, herhangi bir komplikasyon olmazsa, ölümler %5 civarında kalır.
Şiddetli (akut) formlarında ise, solunum sistemine ait belirtiler daha belirgin ve ağırdır. Hayvanlar çok fazla öksürür, tıksırır, hırıltılı soluk alır ve soluma zorluğu nedeniyle başını yukarı uzatırlar. Hayvanların burunlarından ve gözlerinden fazla akıntı gelir, göz kapakları kapanır, yüzde şişkinlik daha belirgin hale gelir. Soluk borusunun ve özellikle larinksin mukoid salgı ile tıkanması asfeksiden ölümlerin artmasına neden olur. Komplikasyonların ve stres faktörlerinin fazla olduğu durumlarda ölümler %40’a kadar ulaşabilir.
Yukarıda açıklanan klinik formların yanısıra, subklinikal (gizli veya latent) infeksiyonlar da görülebilir. Virüsün devam ettirilmesinde, etrafa yayılmasında ve hastalığın çıkmasında latent infekte hayvanların rolü oldukça fazladır. Belirgin bir klinik tablo göstermeyen ve gözden daima kaçan böyle hayvanlarda, eğer kümeste sprey tarzında aşı uygulamaları yap ılıyorsa, latent enfeksiyonlar aktive olur ve hayvanlar kolayca hastalanarak ölebilir.
Yumurtlayan hayvanlarda verim düşüklüğü %50’ye varabilir. İyileşenlerde verimin tekrar normale gelmesi için 1-2 ay kadar bir süre gerekir. iyileşen hayvanların bazıları hayat boyu virüsü taşıyan ve saçan portör olabilirler.
Ölenlerin otopsilerinde, bozuklukların üst solunum sisteminde ve soluk borusunda lokalize olduğu dikkati çeker. Burun boşlukları, larinks ve soluk borusunda mukoid ve kanlı bir durumdadır. Hastalığın ilerlemiş formlarında, bozukluklar bronşlara, akciğerlere ve hava keselerine kadar ulaşabilir ve buralarda lezyonlara rastlanabilir.
İnfeksiyonun ilk haftası içinde soluk borusu epitel hücrelerinde intranükleer inklüsiyon cisimcikleri gelişebilir. Bunlar teşhiste büyük yardımcı olurlar. Ancak bunların bulunmaması, hastalığın olmadığını göstermez.
İnfeksiyöz laringotracheitis’i klinik ve otopsi bulgularına göre tanımak genellikle mümkünse de benzer hastalıklardan (CRD, infeksiyöz koriza, psittakozis, tavuk kolerası, Newcastle, IB, tavuk çiçeği, infeksiyöz sinusitis, Aspergillosis, amonyak tahrişi vs) ayırmak için serolojik ve virolojik muayenelerin sonucuna dayalı bir teşhise varmak daha uygundur.
Kesin teşhis için laboratuarlara kan, hasta ve yeni ölmüş hayvanlardan yeterli miktarda gönderilir. Bu materyallerden tekrar gerekli klinik ve otopsi muayeneleri yapılarak, ekim için uygun patolojik materyaller alınır ve embriyolu yumurtaların korioallantoik membranı üzerine ekim yapılır. Gönderilen serumlardan da nötralizasyon (NT), agar jel diffüzyon (AGD) ve diğer testler de (FA, ELISA) gerekirse yapılır. Eğer teşhise yardımcı olacaksa, patolojik materyallerden, genç ve aşılanmamış hayvanların sinusları içine (veya konjunktiva, soluk borusuna) verilerek deneme inokulasyonları yapılır.
Kontrol: Hastalık antibiyotik ve kemoterapötiklerle sağıtılamaz. Komplikasyonları ve sekonder enfeksiyonları önlemek için bu ilaçlardan yararlanılabilir.
Hastalığın çıkmaması için gerekli bütün koruyucu önlemler alınır.
Koruyucu aşılamalar, prospektüslerine göre yapılır.
Hastalık çıktığında;
Hastalar, hastalıktan şüpheliler ve ölenler hemen ayrılırlar.
Aynı kümeste bulunan sağlamlara, sprey tarzında olmamak üzere, aşılamalar yapılabilir. Diğer sağlam kümeslerdeki hayvanlar önceden aşılanmamışlarsa, hemen aşıları yapılır.
Kümeslerde iyi bir temizlik ve dezenfeksiyon yapılır.
Hastalığın sağlam kümeslere bulaşması önlenir.
Aşılamalarda dikkat edilecek hususlar.
İnfeksiyoz laringotracheitis’in pratikte en fazla tercih edilen 3 tür canlı aşısı (burun-göz içme suyu ve sprey) bulunmaktadır. Bunlar, prospektüslarina göre uygulanırlar.
Kullanılan aşı türüne göre bağışıklık 10-15 gün sonra başlar ve 6-8 ay kadar devam eder
Aşılamalar genellikle 4 haftalıktan büyüklere uygulanmaktadır. kinci aşılama ise, gerektiğinde antikor türlerine göre, 14-16 haftalık iken yapılabilir.
Kombine aşılar, monovalan aşılar kadar bağışıklık oluşturmayabilir. Bu yönden dikkatli olmak gerekir.
9.2.4.4. İnfeksiyöz Anemi
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Kanatlılarda, özellikle 2 haftalığa kadar olan SPF hayvanlarda, ibik, sakal ve yüzde solgunluk, burun akıntısı ve ölümlerle karakterize olan bulaşıcı, immunsupretif viral bir hastalıktır.
Etken: İnfeksiyöz aneminin (CAA) etkeni, Parvoviridae (Parvovirus like) grubuna ait DNA karakterinde genetik materyal taşıyan bir virüstür. Virüs, bazı cellline’lerde (MDCC-MSBİ-MDCC-JP2, vs) üretilebilmiştir. Etken, vücutta lenfoid sistem hücrelerinde üreyerek bunları parçalar ve immunsupresyon meydana getirir.
Bulaşma: İnfeksiyon, genellikle 2 haftalıktan küçüklerde ortaya çıkmakta ve yaş ilerledikçe hayvanların direnç kazandıkları görülmektedir. Virüsün yumurtaya vertikal olarak geçebildiği bildirilmiştir. Virüsün hayvanlara solunum sisteminden bulaştığı belirtilmektedir. Ayrıca kontamine aşıları n da rolü oldukça fazladır.
Klinik Belirtiler ve Otopsi Bulguları: Hastaların yüzünde, ibik ve sakallarında solgunluk, büyümede gerilik, iştahsızlık, durgunluk gözlenir. bazen yüzde şişkinlik bulunur.
Otopside deri altında, kalp üzerinde, kaslarda kanamalar ve deride gangrenöz dermatitis, iç organlarda anemi, organlar üzerinde hemoraji odakları, lenfoid organlarda (timus, kemik iliği, b.Fabricius) küçülmeler, kemik iliklerinde aplasia gözlenebilir. Kanları çok suludur.
Teşhis: Klinik ve otopsi bulguları ancak infeksiyondan (CAA) şüphe uyandırır. Benzer hastalıklardan (Gumboro, Marek, Osteoperosis, Adenovirüs infeksiyonları, Mikotoksikozis, K-vitamini noksanlığı ve bazı zehirlenmeler) ayrılması gereklidir. Hastalığın teşhisi için laboratuara yeterli sayıda hasta gönderilir. Virüs izolasyonu için özel hücre hatları (MDCC-MSBİ) kullanılabilir. Etken hücrelerde CPE oluşturur. Serolojik testler arasında ELISA, NT, FA gibi tekniklerden yararlanılır. Gerektiğinde bir günlük SPF civcivlere deneme inokulasyonu yapılır. Etkene ait DNA’yı dokularda saptamak için biyoteknolojik yöntemlerden olan PCR (polymerase chain reaction) testinden yararlanılır.
Kontrol: Sekonder Bakteriyel infeksiyonları veya komplikasyonları önlemek için antibiyotikler denenebilir. Koruyucu önlemlere dikkat edilir. Aşı ile korunma çalışmaları ilerlemektedir. Özellikle, anaçların yumurtaya yakın aşılanmaları, civcivlerde iyi bir maternal bağışıklık sağlar. Çeşitli ajanlarla kontamine olmuş aşılar kesinlikle kullanılmamalıdır.
9.2.4.5. Egg Drop Syndrome (EDS-76)
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
EDS, tavukların; yumurta veriminde düşmeler, yumurtaların iç ve dış kalitesinde bozulmalar, yumurta kanalında yangısal reaksiyonlarla beliren bulaşıcı ve viral bir hastalığıdır. Hastalıktan olum oranı %1-2 kadardır. Türkiye de bu hastalığa sporadik olgular halinde yumurta tavukçuluğu yapan işletmelerde rastlanmaktadır.
Etken: EDS nın etkeni Adenoviridae grubuna ait DNA karakterinde bir virüstür. Virüs ördek yumurtalarında, ördek ve tavuk hücre kültürlerinde üreyebilir ve tavuk alyuvarlarını aglutine edebilir. Virüs yumurta yolu epitel hücrelerinde intranükleer inklüsiyon cisimcikleri oluşturur.
Bulaşma: İnfeksiyon sindirim sisteminden bulaşır. Hastaların gaitalarından dışarı çıkan virüs yem, su, altlık, malzeme vs herşeyi bulaştırır. Virüs yumurtalara vertikal olarak aktarılır ve böylece infekte civcivlerin çıkmasına neden olur. Hastalar, portörler ve gizli infekte hayvanlar, hastalığın çıkış ve yayılışında da önemli fonksiyona sahiptirler, Virüsle bulaşık canlı ve cansız araçlar infeksiyonun bir kümesten diğerine aktarılmasında etkin role sahiptirler.
Klinik Belirtiler ve Otopsi Bulguları: İnfekte hayvanlarda herhangi bir klinik belirtiye rastlanmaz. Ancak, yumurtlama periyodunda olanlarda, sadece verimde azalma (%10-15), şekilsiz kireçlenme, kabuksuz yumurta, depigmentasyon ve yumurtaların iç kalitesinde bozukluklar (sulu yumurta akı ve sarısı) en belirgin semptomları oluşturur. Hayvanlarda komplike salpingitis (yumurta yolu yangısı) meydana gelirse ölümler görülebilir.
Ölenlerin otopsisinde iç organlarda hiç bir makroskopik ve mikroskobik bozukluğa rastlanmaz. Ancak yumurta kanalında kanlanma ve kalınlaşma, hücrelerde dejenarasyon ve dökülmelere tesadüf edilebilir. İnfeksiyon genellikle subklinikal bir seyir gösterdiğinden gözden her zaman kaçabilir.
Teşhis: Klinik ve otopsi bulguları her zaman EDS’ yi tanımlamaya yeterli değildir. Yumurtanın iç ve dış kalitesindeki bozukluklara Newcastle, infeksiyöz bronşitis ve CRD’de de rastlanabilir. Yumurta verimindeki azalmalar her hastalıkta ve aşılamalarda gözlenebilir. Yumurta kanalındaki yangısal reaksiyonlar E.coli ve diğer etkenlerden ileri gelebilir.
Kesin teşhis, hastaların kan serumlarından yapılan HI, NT, AGD, FA testleri ve virüsün ördek yumurtalarında izolasyonu yardımıyla konabilir. Gerektiğinde, yumurta kanalı epitel hücreleri içinde intranükleer inklüsiyon cisimciği aranabilir.
Kontrol: Hastalığın antibiyotiklerle sağıtımı yoktur. Ancak yumurta yolunun sekonder bakteriyel infeksiyonların önlemek için kullanılan Koruyucu önlemler alınarak infeksiyonun kümeslere girmesi önlenebilir. Koruyucu aşılamalar, hayvanlar yumurta periyoduna girmeden önce (14-18 haftalık iken) yapılır. Hastalığın teşhis edildiği kümeslerde, infeksiyonun hangi hayvana ait olduğunu belirlemek oldukça güçtür. Bu nedenle, aşılamalar sağlıklı hayvanlar bulunan kümeslerde yapılmalıdır. Pratikte EDS-76’ya karşı hazırlanmış inaktif aşılar bulunmaktadır. Bunlar prospektüslerine uyularak kullanılırlar. Ayrıca, kombine aşılardan da (EDS+IBD, EDS+ND, EDS+ND+ EDS+ND+IBD, vs) yararlanılabilir.
9.2.4.6. Tavuk Çiçeği
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Çiçek hastalığı, kanatlıların (tavuk, hindi, güvercin, kanarya) sakal, ibik, yüz, göz ve ağız kenarlarında, deride, tüy folliküllerinde küçük lezyonlar ve kabarcıklar, ağız, dil, yutak, larinks, yemek borusunun üst kısımlarında küçük veya büyük membranlar (difteri) tarzında bozukluklar oluşturan bulaşıcı viral bir hastalığıdır. Tavuk çiçeğine Türkiye’de sporadik olgular halinde rastlanılmaktadır.
Etken: Çiçek hastalığı etkeni Poxviridae grubuna ait DNA karakterinde genetik materyal taşıyan bir virüstür. Virüs, embriyolu yumurtaların korioallantoik membranı üzerinde ve ayrıca, doku kültürlerinde üretilebilir. Etken hücre içinde stoplazmik inklüsiyon cisimcikleri (Bollinger cisimciği) oluşturur. Virüsün çeşitli hayvanlara adapte olmuş 4 patojenik türü vardır veya çok kros immunite bulunur.
Bulaşma: Çiçek virüsleri, hayvanların tüysüz yerlerindeki derilerinde oluşan makroskopik veya mikroskobik portantrelerden içeri girerek lezyon oluştururlar. Bu tarz direkt temasla bulaşma yanısıra sokucu böcekler de hastalığın bulaşmasında ve yayılmasında etkin rol oynarlar. Lezyonlardaki yara kabuklarında ve deri döküntülerinde virüs fazlaca bulunur ve etrafa yayılır. Ağıza alınan sert gıda maddeleri de yara ve çiziklere neden olarak çiçek lezyonlarının ağızda oluşmasına yol açabilir. Kalabalık, pis, rutubetli ve stres faktörlerinin fazla bulunduğu ortamlarda ve özellikle kış aylarında çiçeğin hem deri ve hem de difteri formuna fazlaca rastlanır. Böyle koşullar altında ölümler de %40-50’ye ulaşabilir. Hastalık, gençler arasında daha yaygın ve öldürücü seyreder.
Klinik Belirtiler ve Otopsi Bulguları: Hastalığın inkübasyon süresi, normal koşullar altında 5-14 gün kadardır ve başlıca iki formu bulunmaktadır.
Deri formu (Çiçek formu): Bu form daha ziyade hayvanların tüysüz yerlerinde (yüz, göz, ağız etrafında, sakal, ibik, tüysüz deri) küçük kızarıklıklar, kabarcıklar tarzında başlar ve kabuklu lezyonlar halinde gelişir. Yaralanmaların kolay olabileceği ve böceklerin, sokucu sineklerin kolayca ısırılabileceği bölgeler çiçek hastalığı etkeninin girebileceği yerlerdir. Gaga kenarındaki lezyonlar ağzın açılmasına mani olduğundan beslenme güçlüğü yaratır. Göz kenarındakiler de körlüklere neden olabilir.
Difterik form: Sarı-gri renkte kabarcıklar ve membranlar tarzında ortaya çıkan çiçeğin bu şekli daha ziyade ağız içinde, dilde, yutakta, yemek borusunda ve larinkste görülür. Fazla ileri olgularda soluk alıp vermeyi güçleştirerek ölümlere yol açabilir.
Bu iki formun dışında bazı olgular da sinuslarda şişmeler halinde ortaya çıkar (rinitis formu). Hayvanın yüzü şişer ve burundan akıntı gelir. Bir kısım hayvanda da gizli infeksiyonlara rastlanabilir.
Çiçek hastalığı tavuklarda zayıflama ve verim düşüklüklerine yol açtığı gibi, soluk borusundaki difterik lezyonlar da ölümlere yol açabilir. Otopside esas lezyonlar, başta, tüysüz deride, ağız, yutak, larinks ve yemek borusunun üst kısımlarında yerleşmiştir. Küçük veya birleşerek genişleyen lezyonlar olgunlaşınca kabuklaşırlar. Pensle kaldırınca kanayabilirler.
Teşhis: Çiçek hastalığını klinik ve otopsi bulgularına göre teşhis etmek kolaydır. Ancak benzer hastalıklardan (Newcastle, İB, İLT, CRD, infeksiyöz koryza, tavuk kolerası, infeksiyöz sinüsitis, Vitamin A noksanlığı, monilazis, deri yaraları) ayırmak gereklidir. Bu nedenle kesin teşhis için laboratuara yeterli sayıda hasta hayvan gönderilir.
Lezyonlardan alınan materyallerden embriyolu yumurtalarda Virüs izolasyonu yapılabildiği gibi, boyanarak epitel hücreleri içinde inklüsiyon cisimciği de aranır. Ayrıca, genç hayvanların sakal veya ibiğine, infekte materyal sürülerek deneme inokulasyonu yapılabilir. Gerektiğinde flouresans antikor (FA) tekniğinden de yararlanılır.
Kontrol: Tavuk çiçeği viral bir infeksiyon olduğu için antibiyotik ve kemoterapötiklerle sağıtılamaz. Ancak, deride oluşan lezyonların kabukları kanatılmadan steril bir pensle kaldırılarak yerlerine gliserin iode sürülür. Ağızdaki lezyonlar için de benzer uygulama yapılır.
Koruyucu önlemlere dikkat edilir.
Hayvanların birbirlerini yaralamaları önlenir.
Deride yaralar oluşursa hemen tedavi yapılır.
Koruyucu aşılamalar prospektüslere uyularak yapılır.
Türkiye’de hazırlanan aşı 8-14 haftalık hayvanlara ya kanat zarına oluklu iğne ile batırılarak veya bacak tüyleri yolunduktan sonra tüy folliküllerine sert bir fırça sürülerek uygulanır. Hindiler de aynı tarzda aşılanır. Hindilerde güvercin çiçeği kullanılmaz.
Hastalık çıktığında, aynı kümesteki sağlamlara güvercin çiçeği virüsünden hazırlanan aşı kullanılır. Diğer sağlam kümeslere tavuk çiçeği virüsünden hazırlanmış aşı uygulanır.
Bağışıklık uzun süre (hayat boyu) devam eder.
9.2.4.7. Şişkin Baş Hastalığı
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Şişkin baş hastalığı (swollen head syndrome), tavukların göz etrafının ve başın şişmesi, gözlerinden akıntı gelmesi, başın yana veya geriye doğru bükülmesi, iştahsızlık, yumurta veriminde düşme ile karakterize olan bulaşıcı viral hastalığıdır. Hindilerde de infeksiyon oluşabilir.
Etken: SHS’nin etkeni Myxoviridae grubundan RNA karakterinde genetik materyal taşıyan TRT (Turkey Rhinotracheitis) virüsüdür. Pneumovirus olarak da adlandırılmaktadır. Hemoglitinasyon (HA) yeteneği olmayan Virüs hindi embriyosunda, tavukların tracheal halka kültürlerinde ve vero cellline’lerde üreyebilmektedir. Virüsün siliostatik bir özelliği vardır.
Bulaşma: Virüs, hayvanlara solunum sisteminden bulaşmakta ve damlacık infeksiyonu meydana getirmektedir. Virüs soluk borusu epitel hücrelerinde fazlaca ürer ve burun akıntıları ve tıksırıkla dışarı saçılarak etrafı bulaştırır.
Klinik Belirtileri ve Otopsi Bulguları: Hastalık genç hayvanlarda iştahsızlık, durgunluk, gözlerden akıntının gelmesi, yüzün şişmesi, başın geriye ve yana doğru bükülmesi (%1-5) ve erginlerde yumurta veriminde düşme (%5-30) ile belli olur. Stres altındaki hayvanlarda ve bakteriyel komplikasyonlarda ölümler %10’a çıkabilir. Yüzün şişmesinde bazı bakterilerin (E.coli, Pasteurella ve diğer bakteriler) rolü oldukça fazladır. Beyinde oluşan sekonder infeksiyonlar sinirsel bozukluklara da yol açar.
Otopside, palatinumda ve üst solunum yollarında toplu iğne başı büyüklüğünde kanamalar, göz etrafında ve yüzde ödemler sonu şişmeler görülür. İç organlarda herhangi bir bozukluğa rastlanmaz.
Teşhis: Klinik ve otopsi bulguları hastalığı teşhiste yeterli değildir. İnfeksiyonun Newcastle, IB, ILT, İnfeksiyöz koryza, vs hastalıklarla klinik benzerliği vardır. Hastalardan alınan serumlarda ELISA ve NT gibi tekniklerle antikorun varlığı saptanır. Virüsün izolasyonu oldukça güçtür. Gerekirse hindi yumurtaları veya vero cellline’ler kullanılabilir. Ayrıca genç hayvanlarda da deneme inokulasyonları yapılabilir.
Kontrol: İnfekte hayvanlarda antibakteriyal ilaçların kullanılması, yüzün şişmesi ve komplikasyonları büyük ölçüde önlediği gibi ölümleri de azaltır. Ancak, virüslerin oluşturduğu lezyonlara etkileri azdır. Antibiyotik kullanımından 6-8 hafta sonra nüksler olabilir. İnfeksiyonu sürüye sokmamak için koruyucu önlemler alınır. Hayvanları (yumurtacı anaçlar ve broyler) bağışıklamak için canlı ve inaktif aşılar pratikte kullanılmaktadır. Canlı aşılar genellikle içme suyuna katılarak kullanılırlar. İnaktif olan kombine aşılar da (SHS+ND, SHS+ND+IB, SHS+ND÷lB+EDS) pratikte kullanılmaktadır.
9.2.4.8. Avian Ensefalomiyelitis
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Avian ensefalomiyelitis (epidemik tremor) başta civciv ve gençler (6-25 günlük) olmak üzere erginlerde, bacak ve kanatlarda felçler, baş, boyun ve vücutta titremeler, inkoordinasyon, erginlerde yumurta veriminde azalmalarla karakterize olan bulaşıcı bir hastalıktır. İnfeksiyona tavukların yanısıra hindi, sülün ve diğer kanatlılarda da rastlanabilir. Türkiye’de Avian ensefalomiyelitis’e sporadik olgular halinde rastlanılmaktadır
Etken: AE’nin etkeni, Pickornaviridae grubuna ait ve ANA karakterinde genetik materyal taşıyan bir virüstür. Virüs, embriyolu yumurta ve doku kültürlerinde üretilebilir. Mikroorganizmanın hemaglutinasyon (HA) özelliği yoktur ve infeksiyonun viremi döneminde yumurtalara vertikal olarak bulaşabilmektedir.
Bulaşma: Hastalık bir hayvandan diğerine, virüsle bulaşık yem ve sularla geçebilmekte ve bulaşmada solunum sisteminin rolünün etkin olmadığı anlaşılmaktadır. İnfekte hayvanların gaitaları ile dışarı çıkan virüs, canlı ve cansız bütün araçlarla bulaşabilir ve bunlar yardımı ile etrafa yayılabilir. Belirgin bir klinik tablo göstermeyen ergin hayvanların yumurtaları vasıtasıyla kuluçkada embriyo ölümlerine yol açarlar.
Klinik Belirtiler ve Otopsi Bulguları: Klinik belirtiler virüsün alınan miktarına, virulensine, çevre koşullarına ve hayvanların yaşına göre değişmektedir. Civcivler ve genç kanatlılar, infeksiyonu, genellikle infekte yumurtalardan ve ana makinelerindeki infekte civcivlerden alırlar. Hastalarda durgunluk, iştahsızlık, tüylerde kabarma, devamlı oturma isteği, baş, boyun ve vücutta çeşitli derecede titremeler, bacak veya kanatlarda tek taraflı felçler ölümlerin (%20-30) başlıca nedenini oluşturur. Stres faktörlerinin bulunduğu kümeslerde ölümler daha ciddi boyutlara ulaşabilir. Yaşları 5 haftalığı geçen hayvanlarda klinik belirtiler belirginsizleşebilir.
Ergin hayvanlarda, klinik belirtiler daha zayıf ve göze batacak bir düzeyde değildir. Yumurtlayanlarda %5-20 oranında ve 3-4 hafta devam eden bir verim düşüklüğü gözlenebilir. Ergin hayvanların birçoğunda da hastalık, latent infeksiyon tarzında bir seyir izler. Böyle hayvanlar gaitaları ile virüs çıkararak etrafın bulaşmasına ve infeksiyonun devamına neden olurlar.
Otopside iç organlarda herhangi bir mikroskobik bozukluğa rastlanmaz. Histopatolojik yoklamalarda merkezi sinir sisteminde lezyonların varlığı ortaya konabilir.
Teşhis: İnfeksiyonun civciv ve gençlerde titremeler ve felçlerle ortaya çıkması teşhise yardımcı olursa da, benzer hastalıklardan (Newcastle, Marek, Gumboro, Salmonellozis, Kolibasillozis, Aspergillozis, zehirlenme, A ve E vitamini noksanlıkları) ayrılması için laboratuar muayeneleri gereklidir.
Hastalardan ve hastalıktan şüphelilerden yeteri miktarda hayvan teşhis için laboratuara gönderilir. Burada hem beyinlerinden histopatolojik ve hem de kanlarından serolojik (FA, ELISA, NT) muayeneler yapılır. Virüsün izolasyonu için beyinden hazırlanan emülsiyonlar embriyolu yumurtalara enjekte edilir. Gerekirse, aşılanmamış ve antikor içermeyen genç hayvanlara deneysel infeksiyon oluşturulmasına çalışılır.
Kontrol:
İnfeksiyonun girmesini ve yayılmasını önlemek için koruyucu önlemlerin uygulanmasına son derece dikkat edilir.
Koruyucu amaçla aşılamalar yapılır. Aşılamalarda, aşıların prospektüslerine dikkat edilir.
Hayvanların genellikle 13 haftalıktan sonra veya yumurtlama periyoduna girmeden 3 hafta önce aşılanmaları uygundur. Bağışıklık 2-3 hafta sonra başlar, 10-12 ay devam edebilir.
Canlı aşılar içme suyuna katılmak veya kanat zarına aşı materyali batırılarak, inaktif aşılar da deri altına enjekte edilerek uygulanırlar.
Hastalık çıktığında yapılacak işlemler diğer infeksiyonlardaki gibidir.
Hayvanlarda bağışıklık kontrolü, aşılamadan 4 hafta sonra alınan serumlarla yapılan nötralizasyon testi ile belirlenir.
infeksiyonun görülmediği kümeslerde inaktif aşılar tercih edilmelidir.
AE-Calnek 1143 suşu ile hazırlanan aşı hayat boyu bağışıklık verir.
9.2.4.9. Viral Artritis
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Viral artritis (tenosynovitis), kanatlılarda topallık, eklemlerde yangı (artritis), tendo ve sinovyal membranlarda (tarsus ve metatarsusa ait lezyonlar) karakterize olan viral bir infeksiyondur.
Etken: Hastalığın etkeni Reoviridae grubuna ait ve RNA karakterinde genetik materyal taşıyan bir virüstür. Virüs embriyolu yumurta ve doku kültürlerinde üreyebilir.
Bulaşma: Hastalığın bulaşması sindirim sisteminden olur ve hastaların gaitasıyla dışarı saçılır.
Klinik Belirtiler ve Otopsi Bulguları: hastalarda topallık, eklemlerinde ve kılıflarında şişkinlik, duyarlılık ve sıcaklığın artması, yürüyememe sonu beslenmede güçlük ve zayıflama gözlenir. Tendonlarda ve kılıflarında yangısal eksudat birikmesi yapışmalara neden olabilir.
Teşhis: Hastalığı M.synoviae ve S.aureus infeksiyonlarının oluşturduğu bozukluklardan ve ayrıca Marek, Salmonellozis, Pasteurellozis ve nutrisyonel bozukluklardan ayrılması gereklidir. Hastalığın teşhisinde virüs izolasyonu ve serolojik testler (ELISA, NT) yardımcı olurlar.
Kontrol: Hastalığı kontrol altına almada koruyucu önlemler ve aşılardan yararlanılır.
9.2.4.10. Malabsorbsiyon Sendromu
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Kanatlılarda, büyüme ve tüylenmede gerileme, halsizlik ve ishal ile seyreden bir viral hastalıktır.
Etken: Hastalığın etkeni Reoviridae grubuna ait ve RNA karakterinde bir virüstür.
Bulaşma: Bulaşma sindirim sisteminden ve direkt temasla oluşmaktadır.
Klinik Belirtiler ve Otopsi Bulguları: Hastalarda enteritis (bazı olgularda), gelişememe, tüylerin zayıf teşekkül etmesi, topallıklar, bazı olgularda ensefalomalasia ve deride depigmentasyon gözlenir. Gıdaların, mineral maddelerin ve vitaminlerin bağırsaklardan absorbe olmaması veya absorbsiyon bozuklukları hayvanlarda beslenme bozuklukları oluşturur. Ölümler de meydana gelebilir.
Teşhis: Hastalığın teşhisi amacı ile virüs izolasyonu yapılabilir. Ayrıca, serolojik testlerden de yararlanılmaktadır.
Kontrol: Hayvanların sağlığını düzeltmek için vitamin (özellikle Vitamin D3, E, A) ve mineral madde içeren gıdalarla takviye edilirler. Koruyucu önlemlere dikkat edilir.
9.2.4.11. Lenfoid Leukosis
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Lenfoid leukosis (LL) tavukların, çeşitli organlarında, küçük veya büyük, lenfoid hücre (genellikle B-hücreleri) üremeleri (lenfoproliferatif) sonu oluşan tümörlerle karakterize olan kronik ve bulaşıcı viral bir hastalığıdır. İnfeksiyona tavukların dışındaki diğer kanatlılarda rastlanmamıştır. Türkiye’de Lenfoid leukosise sporadik olgular halinde rastlanılmaktadır.
Etken: Hastalığın etkeni Retroviridae grubuna ait RNA karakterinde genetik madde taşıyan bir virüstür. Doku kültürü ve embriyolarda üreyebilen virüsün 6 serotipi belirlenmiştir. Virüs yumurtalara vertikal olarak bulaşır.
Bulaşma: Lenfoid leukosis’in esas bulaşma yolu yumurtalar aracılığı ile olur. Hayvanlar kuluçka makinelerinden infekte olarak çıkarlar. Bulaşmada direkt temasın da rolü vardır. Virüsün gaita ve salya ile dışarı çıkmasının, infeksiyonun yayılmasında etkinliği fazladır. Kümeslere alınan hasta ve portörler infeksiyonun kaynağı olarak önemlidir.
Klinik Belirtiler ve Otopsi Bulguları: İnkübasyon süresi çok uzun (3-5 ay) olduğundan, infeksiyona genellikle erginlerde rastlanır. Hastalık yavaş gelişir. Başlangıçta ibiklerde solma, iştahsızlık, durgunluk ve yumurta veriminde azalmalar gözlenir. Karaciğerin fazla büyüdüğü olgularda, karında şişkinlik belirgin hal alır. Bazı hayvanlarda ishallere de rastlanır. Ölümler %5- 15 arasında değişir.
Otopside iç organlarda, özellikle karaciğer, dalak, böbrek, testis, akciğer, yumurtalık, kemik iliği, b.Fabricius, timus vs. de irili ufaklı gri renkte tümörlerin varlığı gözlenir. Bazı olgularda karaciğer çok büyüyerek karın boşluğunu kaplayacak bir hacime ulaşır. Kesit yüzleri gri, parlak ve yumuşaktır. Karın içinde de sıvı birikintisi bulunur. B.Fabricius’da meydana gelen tümoral oluşumlar, hayvanın yaşının ileri olması ve 4-5 aylıktan sonra bu organın normal olarak revolüsyona maruz kalması hümoral bağışıklık yönünden büyük problem yaratmaz. Ancak, timusun fonksiyonu bozulursa sellüler bağışıklık zarar görebilir. Bazı hayvanlarda bacak kemiklerinde kalınlaşmalar ve kemik iliğinde daralmalar ve hanın pıhtılaşma yeteneğinde azalmalar saptanabilir.
Teşhis: Lenfoid leukozis’i otopsi bulgularına göre tanımlamak mümkünse de Marek, Koligranüloma, Tüberküloz, Aspergillosis, vs. gibi benzer otopsi tabloları gösteren hastalıklardan ayırmak gerekir.
Teşhis için laboratuara yeterli sayıda hayvan gönderilir. Lezyonların, benzer hastalıklardan ayrılması için gerekli mikrobiyolojik ve hisyopatolojik yoklamalar yapılır. Hastaların serumları agar jel diffüzyon (AGD) testi ve ayrıca RIF (resistance inducing factor) ve Cofal testi (complement fixation avian leukosis) gerekirse denenebilir. Virüsün izolasyonu hem çok güçtür, hem de çoğunlukla başarılı sonuç vermez. Histopatolojik yoklamalar, Marekten ayrımında yardımcı olur.
Kontrol: Hastalığın sağıtılması mümkün değildir. Henüz bir aşısı bulunmadığı için koruyucu önlemler en etkili sağaltımı oluşturur. Özellikle damızlık yumurtaların ve civcivlerin Lenfoid leukosis çıkmayan yerlerden alınması önem taşır. Kanatlı aşıları, LL virüsü taşıyan yumurtalardan hazırlanmamalıdır.
9.3. Mantar Hastalıkları
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Kanatlılarda, bakteri, virüs ve parazitlerden ayrı olarak hastalık oluşturan diğer ajanlar arasında mantarlar da bulunmakta ve bazı durumlarda diğerleri kadar önemli ekonomik kayıplara ve ölümlere neden olmaktadır. Mantarlar, hayvanlarda başlıca iki karakterde hastalık oluşturlar. Bunlardan biri mantarların çeşitli gıda maddelerinde (yemlerde) sentezledikleri ve salgıladıkları toksinlerin (mikotoksin) alınması sonucu oluşan toksik hastalıklar (mikotoksikozis) ve diğeri de, mantarların bizzat kendilerinin hayvanların vücudunda üreyerek meydana getirdikleri bozukluklar sonucunda gelişen mikotik infeksiyonlardır.
9.3. 1. Mikotoksikozisler
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Hastalık oluşturan mantarların usulüne uygun depolanmamış veya muhafaza edilmemiş çeşitli gıda maddeleri üzerinde, uygun çevre koşulları (nem, ısı vs) altında üreyerek sentezledikleri sekonder metabolitlerden olan toksinlerin (mikotoksin) hayvanlar tarafından yiyeceklerle bazen de sularla birlikte alınarak sindirim sistemine ulaşması ve buradan emilerek vücuda yayılması sonu meydana gelen toksik hastalıklara mikotoksikozis adı verilmektedir.
Bu toksikozisler, alınan mikotoksinin türüne, miktarına, alınma süresine, hayvanın yaşına, cinsine ve diğer nedenlere bağlı olarak çok hafiften kitle halinde ölümlere varabilecek boyutlara ulaşmakta ve çok büyük ekonomik kayıplar meydana getirmektedir. Dünyada bazı ülkelerde (İngiltere vs) hindiler arasında böyle büyük oranda ölümlere rastlanmıştır. Türkiye’de mikotoksikozis olguları zaman zaman ortaya çıkmaktadır. Mikotoksikozislere birçok türde mantarların oluşturdukları çeşitli toksinler neden olduklarından tek bir etken söz konusu değildir. Dane yemler, küspeler, hayvansal unlar, hasat, harman ve depolama sırasında zedelenmiş daneler, böcekler tarafından ısırılmış yemler, danelerin fazla su içermesi, tozlu ve topraklı olmaları, depolamanın uygun yapılmaması, depoların temiz olmaması, neme karşı izolasyonun ve havalandırılmalarının bulunmaması, yapısında fazla su bulunduran danelerin kurutulmadan veya nemin %12’nin altına düşürülmeden depolanması, depo sıcaklığının 15°C’nin ve nispi nemin %65 üzerinde olması ve uzun süre depolamalar bakteri ve mantarların üremesi için çok uygun ortam oluştururlar. Bunların dışında yemlerin bileşimi de toksin sentezleyen mantarların üremesi için oldukça önemli faktörlerdir. Hayvanlara verilen yemlerde genellikle birden fazla türde mikotoksin bulunabilir. Bunlar ya sinergetik veya additif etki yaparak değişik klinik belirtiler ve otopsi tablosu meydana getirirler. Böyle olguları tam olarak teşhis etmek oldukça güçlük yaratır ve ölümler de daha fazla görülür
Mantarların iyi üreyebilmesi ve toksin sentezleyebilmesi için, ortam sıcaklığının 15-25°C’ler arası, danelerdeki nem oranının %12 ve bulunduğu ortamın nispi neminin de %65’ten yukarı olmaması optimal koşullar olarak kabul edilmektedir. Ancak, bu limitler mantarlara göre değişmekle beraber, bu mantarın en iyi üremesini sağlayan koşul, onun toksin sentezine de aynı oranda etkilemeyebilir. Ayrıca, her patojenik mantar her zaman toksin sentezlemediği gibi aynı tür mantarlar arasında da oldukça farklılıklar vardır. Mikotoksinler yemlerle alındıktan sonra bağırsağa gelir ve buradan emilerek kana geçerler. Kan yolu ile başta karaciğer olmak üzere bütün doku ve organlara yayıldığı gibi; ete, yumurtaya ve memelilerde süte geçebilir ve bunlar insanlar için tehlike yaratabilir.
Yemlerde üreyen mantarlar yemlerin biyolojik değeri üzerinde oldukça fazla bozukluklar yaparak hayvanların bunlardan gereği gibi yararlanmasını ve ete dönüştürülmesini önlerler. Ayrıca, mantar sporlarının hayvanların solunum sistemlerine ulaşması sonucu başta Aspergillozis olmak üzere diğer mantar infeksiyonları da meydana gelebilir. Mantarların çeşitli enzimleri de tahılların bileşiminde bulunan protein, karbonhidrat ve yağların kimyasal yapılarını bozarak bunlardan yararlanma kabiliyetlerini azaltırlar.
Şimdiye kadar 300’den fazla mantarın mikotoksin sentezlediği ve bunlardan sadece 20’ye yakınının insanlar ve hayvanlar için önemli olduğu belirtilmiştir. Aşağıdaki tabloda mantar türleri ile bunların sentezledikleri toksinler gösterilmektedir. Mikotoksinlerin hayvanlarda oluşturdukları hastalığın klinik belirtileri ve otopsi bulguları arasında bazı özellikler olduğu gibi toksinin türüne, miktarına, alınma süresine, hayvanın yaşına, ırkına, etkiledikleri organ ve dokulara ve diğer faktörlere göre bazı farklılıklar göstermektedir.
Mikotoksikozisler, alınan toksinlerin türlerine, miktarına ve süresine göre, ya kısa bir zamanda (2-5 günde) hayvanları öldürebilecek akut mikotoksikozis ya da azar azar alınarak uzun sürede birçok bozukluklar (kanser dahil) oluşturarak ölümler meydana getiren kronik mikotoksikozis olarak tanımlanan iki klinik formda görülmektedir. Hiçbir klinik bozukluk ve otopsi bulguları göstermeyen veya çok az belirgin olan gizli mikotoksikozislere de rastlanmaktadır
Tablo 39.Bazı Mikotoksinler ve Bunları Sentezleyen Mantarlar
9.3.1.1. Aflatoksikozis
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Aflatoksikozis, bazı mantar türlerince sentezlenen çok kuvvetli etkiye sahip ve sekonder bir metabolik olan aflatoksin (genellikle aflatoksin B tarafından oluşturulan akut yaya kronik klinik tablo ile karakterize olan bir mikotoksikozistir.
Etken: Aflatoksikozis’e, Aspergillus cinsine ait bazı türler (Aflavus, A.parasiticus, A.niger, A.ruber, A.osteanus vs), Penicillium türleri (P.puberulum, P.frequentas, P.variable, vs) ile bazı Rhizopus türleri tarafından sentezlenen aflatoksin neden olur. Aflatoksin UV ışığı altında gösterdiği flouresans özelliğe göre mavi (blue) flouresans gösterenler B1, B2, B2a ile, yeşil (green) flouresans veren G1, G2, G2a olarak iki temel gruba ayrılır. ineklerin sütleriyle (milk) çıkanlara da M1 M2 adları verilmektedir. Bunların içinde kanatlılar için en etkili olan B1 ile G2 dir.
Isıya çok dayanıklı olan (300 °C’de tahrip olur) aflatoksinler, hayvanların bağırsaklarından alındıktan sonra büyük bir bölümü (24-48 saat içinde) karaciğerde özel enzimler tarafından epotik (oksidatif) metabolitlerine dönüştürülür ve esas toksikozise de bu bileşikler neden olurlar. Bunlar, karaciğer hücre DNA’sı ile ilişki kurarak (DNA ve RNA polimerazların) fonksiyonu bozar ve protein sentezini önler. Bu durum karaciğerde çeşitli bozuklukların ortaya çıkmasına neden olur. Aflatoksinlerin protein, karbonhidrat, yağlar, vitaminler ve minerallerle olan interaksiyonu da bozukluğun artmasına yol açar, karaciğerde yağ transportasyonunun bozulması ve yağlanmaya neden olur. Damar fragilitesinin artması ve kanın pıhtılaşma kabiliyetinin azalması da vücutta kanamalara ve kan oturmalarına neden olur. Demir absorbsiyonu da bozulduğu için anemiler görülür. Plasma kalsiyum ve fosfat düzeyindeki azalmalar kemiklerde zayıflamalara yol açar. Diğer minerallerin metabolizmasında da bozukluklara rastlanır. Ayrıca yumurta sarısı ve plazmada karatinaidlerde de düşmeler meydana gelir. Vitamin A, D ve riboflavin yetmezlikleri de meydana gelir. Aflatoksinler vücuttan çok çabuk dışarı atılır (%90’ı 24 saatte atılmaktadır). Ancak, %5-6’sı karaciğerde birikebilir. Kronik aflatoksikozis olgularında kanser oluşumuna da rastlanır.
Bulaşma: Aflatoksin, bir hayvandan diğerine geçmez. Toksinle bulaşık yemleri yiyen hayvanlarda, alınan miktar, alınma süresi ve hayvanların yaşına, türüne (tavuk, ördek, hindi vs) göre değişmek üzere aflatoksikozis meydana gelir. Aflatoksin kanatlıların et ve yumurtalarına da geçerek buradan insanlara bulaşabilir. Dünya Sağlık Örgütünce yemlerde kabul edilebilir aflatoksin miktarı 20 ppb kadardır. Yemlerde 100 ppb aflatoksin yumurtalara 0.01 ppb miktarında geçtiği veya yemlerde 10.000 ppb bulunursa yumurtaya 1-2 ppb miktarında geçebildiğine dair çalışmalar vardır. Bu durum yumurtalara çok az oranda aflatoksin geçebildiğini ve bunun alınma süresiyle de ilgili olduğunu ortaya koymaktadır. Yemdeki aflatoksinin yaklaşık %0.5 kadarı yumurtaya geçebilmekte ve 0.9 ppb miktarında embriyo ölümlerine yol açabilmektedir.
Klinik Belirtiler ve Otopsi Bulguları: Kanatlılarda Aflatoksikozis ya akut aflatoksikozis veya kronik aflatoksikozis olmak üzere iki klinik form gösterir. Duyarlı hayvanlarda (ördek, hindi, tavuk) klinik belirtiler az-çok birbirine benzerler. Hayvanlar yemleriyle 75-100 ppm miktarında aflatoksin B aldıkları durumlarda 3-4 gün içinde ölümlerle son bulan akut aflatoksikozis gelişir. Buna karşın, toksinin daha az ve uzun süre alındığı durumlarda karaciğer, diğer organ ve doku bozuklukları ile karakterize olan kronik aflatoksikozis ve bazı olgularda da kanser meydana gelir. Aflatoksikozis’de kanatlılarda görülebilecek bozukluklar aşağıda belirtilmiştir:
Hayvanlarda iştahsızlık, durgunluk, halsizlik,
Gelişmeme, yemden yararlanmada azalma,
Zayıflama, yumurta veriminde düşme, dölsüz artma,
lmmunitede (humoral ve selüler) supresyon, duyarlılık, yumurta sayısında hastalıklara karşı
Karaciğerde yağlanma ve karaciğer bozuklukları,
Hayvanlarda anemi,
Vücudun çeşitli yerlerinde kanamalar,
Kanın pıhtılaşma mekanizmasının bozulması,
Kemiklerde zayıflama,
Bağırsaklarda hemorajik tablo,
Tüy formasyonunda bozukluklar
Yumurtanın iç ve dış kalitesinde bozukluklar, kan lekeli yumurta sayısında artmalar,
Soğuk ve sıcak streslerine karşı dirençsizlik,
Spermanın aktivitesinde bozukluklar,
Karaciğerde karsinojenik bozukluklar (daha ziyade kronik olgularda),
Safra kanalı hücrelerinde çoğalmalar,
Plasma Ca, P ve Fe düzeylerinde azalmalar,
Böbreklerde bozukluklar,
Yukarıda bildirilen klinik belirli ve otopsi bulguları her hayvanda aynı anda bulunmayabilir. Ayrıca önemli olan bir husus da, hayvanlara verilen yemlerde her zaman bir toksin olmayıp bazen iki ayrı toksin de bulunabilir (aflatoksin+okratoksin). Böyle durumlarda iki toksin sinergetik veya additif etki oluşturabilirler, her iki mikotoksine ait bulgulara rastlanabilir ve daha öldürücü olabilirler. Aflatoksinlerin (B) kronik toksisitesi, ördek palazlarında (Pekin ördeği) 0.5 mg, piliçlerde (Beyaz Leghorn, Cornish, Rhode island Red) 0.5 mg ve yumurta tavuklarında ise 2.7 mg kadardır.
Teşhis: Kanatlılarda afiatoksikozis’i klinik ve otopsi bulgularına göre tanımlamak oldukça zor ve bazen de olanaksızdır. Kronik olgularda tanımlayıcı belirtiler çok azdır. Aflatoksikozis, Gumboro, Pasteurellozis, Vitamin K yetersizliği, zehirlenmeler, Newcastle gibi infeksiyonlarla ve ayrıca kimyasal orijinli toksikozislerle karışabilir. Bunlardan ayrılması gereklidir. Ölen hayvanların kan, organ ve dokulardan toksin aramak her zaman olumlu ve güvenilir bir sonuç vermemektedir. Bu nedenle en kesin teşhis yemlerde mikotoksikozis yönünden iyi bir araştırmanın yapılmasıdır. Bu amaçla kromatografik veya flourodensitometrik metotlar, ELISA ve RIA teknikleri fazlaca kullanılmaktadır. Gerektiği durumlarda ördek ve hindi yavrularında veya alabalıklarda yedirme denemesi yapılabilir.
Yemlerden yapılan mikrobiyolojik yoklamalarda saptanan mantar türleri kesin teşhis için kriter oluşturmaz. Yemlerin fazla küflü olması (mantar koloni sayısına göre), ancak mikotoksikozislerden şüphe ettirebilir ve toksin varlığını kesin ifade etmez.
Kontrol: Aflatoksikozis, antibakteriyel ilaçlarla sağaltılamaz.
Başlangıçta fark edilebilir ve bozukluklar da fazla değilse antifungal ilaçlardan yararlanılabilir. Ancak, akut ve aflatoksikozis olgularında sağaltım pek etkili olamaz. Korunma en iyi, etkili ve ucuz sağaltım yöntemi olduğu için yemlerde mikotoksin oluşturacak mantarların üremelerine engel olunur. Bu amaçla;
Dane yemlerde her türlü zedelenme, ezilmeler önlenmeli,
Daneler tozsuz, topraksız ve temiz olmalı,
Yüksek oranda nem içeren danelerin (örneğin, mısırda %20 nem) nemi kurutularak, %13 veya altına indirilmelidir.
Depolama teknikleri danelerin kimyasal karakterlerine göre ayarlanmalı, uygun depolama teknikleri kullanılmalıdır.
Depolar temiz olmalı her türlü artıklardan arındırılmış olmalıdır.
Depolar neme karşı izole edilmiş ve havalandırması kontrollü olmalıdır.
Depolarda hava nemi ve sıcaklığı mantarların gelişemeyeceği düzeyde olmalıdır.
Uzun süre depolanacak yemlerde antifungal maddeler (propionatlar, kristal viyolet) koruyucu amaçla kullanılmalıdır.
Zaman zaman mantar üremesi kontrol edilmelidir.
Kümeslerde depo edilen yemlerin temiz, tozsuz olmasına dikkat edilmeli, rutubet ve ısının kontrolü devamlı yapılmalıdır.
Hayvanlara kesinlikle küflü yemler verilmemeli ve mümkünse böyle yemler hiç kullanılmamalıdır. Çünkü, aflatoksinle bulaşmış yemleri fiziksel ve kimyasal usullerle tam ve güvenli olarak arındırmak mümkün değildir.
Küflü yemlerde aşağıdaki işlemler uygulanabilir:
Yemler otoklavda 150 °C’nin üstünde yarım saat tutulur.
Tahıllar %3 amonyak veya hidrojen peroksitle muamele edilir.
UV ışınlarına 2-3 dakika tutulur.
Hastalar hemen ayrılarak vitamince zengin (A, B, D) gıdalar ve mineral madde içeren yem karmaları verilir.
9.3.1.2. Okratoksikozis
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Okratoksikozis, bazı mantar türleri tarafından sentezlenen okratoksinin (ochratoxin) yemlerle alınması sonu meydana gelen bir mikotoksikozistir. Hastalığa yol açan okratoksin (A) bazı Aspergillus (A.ochraceus, A.ostianus vs) ve Penicillium türleri (P.viridicatum vs) tarafından yemler üzerinde ürerlerken sentezlenirler. Civciv ve piliçler okratoksine oldukça duyarlıdırlar. Hayvanlarda iştahsızlık, durgunluk, zayıflama, gelişememe, yumurta veriminde azalmalar gibi klinik belirtiler yanısıra, otopside başta böbrekler olmak üzere, karaciğerde büyüme ve nekrotik odaklar meydana gelir. Böbreğin çok bozulduğu olgularda visseral gut gelişir. Okratoksin, bu iki organda 3-4 hafta kadar kalabilir. 1 ç organlarda ve sindirim sisteminde kanamalara rastlanır. Bunların yanısıra glikojen ve demir metabolizmasında bozukluklar sonu da anemiler, plasma lipid, protein, albumin, globulin seviyelerinde azalmalar saptanır.
Hayvanın yaşına ırkına, toksinin miktarına ve alınış süresine göre akut veya kronik okratoksikozis şekillenebilir. Okratoksin yemlerde yalnız olarak bulunabileceği gibi Aflatoksinle’de beraber bulunabilir ve sinergetik etki nedeniyle daha belirgin ve değişik klinik ve otopsi tablosu ortaya çıkabilir. Rasyonlarda 4 mg/kg okratoksin hem glikojen metabolizmasını bozar ve hem de yumurta verimini durdurabilir. Civcivlerdeki LD değeri 3.6 mg/kg’dır. Hastalığı klinik ve otopsi bulgularına göre tanımlamak çok zor veya imkansızdır. Bu nedenle yemlerde okratoksin aranır. Okratoksikozisden korunmak için küflenmeyi önleyici tedbirler alınır.
9.3.1.3. Rubratoksikozis
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Rubratoksikozis kanatlılarda çok az rastlanan ve Türkiye’de de henüz saptanmayan bir mikotoksikozistir. P.rubrum, P.purpurogenum gibi mantarlar tarafından yemler üzerinde ürerlerken sentezledikleri rubratoksinin (A ve B) kanatlılardaki toksisitesi tam olarak aydınlatılamamıştır.
9.3.1.4. Fusariotoksikozis
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Bazı Fusarium türleri tarafından sentezlenen Trikotesen ve Zearalenone mikotoksinleri kanatlılarda hastalık oluşturur.
Trikotesen toksikozis: F.tricinticum’un metabolitleri olan trikotesenler bir grup (30’a yakın) oluştururlar. Bunlardan en etkili olanı T-2 olarak tanımlanan toksindir. Trikotesen yemlerle ağızdan alındığında ve yutulduğunda, yangısal reaksiyonlar, kanamalar ve nekrotik odaklar meydana getirir. Bu nedenle yemden yararlanmayı azalttığı gibi, hayvanlarda zayıflama, düşkünlük, yumurta veriminde azalma, tüylenmede bozukluk ve ince kabuklu yumurtaların oluşmasına neden olur. Eğer tavukların yemlerinde 1 mg/kg trikotesen bulunurda, ağızda çok şiddetli lezyonlar meydana gelebilir.
Zearalenone toksikozisi: F.roseum, F.trincinctum ve diğer Fusarium türleri tarafından fazlaca sentezlenen Zearalenone (F-2 toksini) memelilerde özellikle domuzlarda östrojenik bir etkiye sahiptir. Kanatlılardaki etkisi tam ortaya konulmamıştır. Yemlerde 30 mg/kg toksinin broylerlerde ağırlık kaybına neden olmadığı bildirilmiştir.
9.3.1.5. Sitrinin Toksikozisi
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
P.citrinum ve P.viridicatum tarafından sentezlenen sitrinin yemlerle alındığında, böbreklerde bozuklukların oluştuğu saptanmıştır. Ayrıca hayvanlarda fazla susama, gelişme bozuklukları ve karaciğerde de nekrotik odakların meydana geldiği bildirilmiştir. Sitrinin bazı yemlerde aflatoksinle birlikte bulunur.
9.3.1.6. Diğer Mikotoksinler
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Stachybotryotoksin, tremorgenik toksin (alfatrem A), penicillicum asit, sterigmatosistin, patulin vs toksinlerin etkileri çok daha zayıftır.
9.3.2. Mikotik infeksiyonlar
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Mikotik infeksıyonlar (mikozisler) kanatlıların özellikle mantarların fazla ürediği ve sporlandığı gıda maddelerinin yenmesi ve sporların solunum havası ile alınması sonu meydana gelmektedir. Özellikle, Aspergillus fumigatus ve diğer türler böyle mikozislere neden olurlar.
Ayrıca, Candida albicans (moniliazis, kandidiazis) ve dermatofit mantarlardan olan Trichophyton gallinae de (favus, kellik) kanatlılarda bazı mantar infeksiyon larına yol açmaktadırlar.
9.3.2.1. Aspergillozis
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Aspergillozis, gençlerin daha az olarak da erginlerin solunum sistemlerinde (akciğer ve hava keselerinde) aspergillus türlerine ait mantar sporlarının üreyerek oluşturduğu bir hastalıktır.
Aspergillozis, daha ziyade Aspergillus cinsine ait bazı türlerin (A.fumigatus, A.nidulans, A.niger, vs) yemler üzerinde çoğalması ve fazlaca spor oluşturması ve hayvanlara böyle yemler verildiğinde mantar sporlarının yüz, göz ve ağıza ve soluk havası ile de akciğer ve hava keselerine kadar ulaşmasıyla şekillenir. Burada filizlenerek çoğalan sporlar akciğer ve hava keselerinde lezyonlar oluştururlar. İnfekte hayvanlarda hastalığın derecesine göre burundan ve gözden akıntı bazen körlük, hırıltılı ve zor bir solunum, öksürük, gelişmenin yavaşlaması, iştahsızlık, durgunluk, sinirsel bozukluklar ve tortikollis gözlenir.
Ölümler gençler arasında %30’a varabilir. Otopside hayvanların akciğerlerinde çeşitli irilikte sarı beyaz nodüllere (3-5 mm çapında) ve bazı olgularda da hava keseleri üzerinde mantar, göz yaşına, göz kapaklarının şişmesine ve körlüklere yol açabilir.
Aspergillozis’i klinik olarak teşhis etmek oldukça zor olur. Solunum bozukluklarıyla, infeksiyöz koriza, CRD, Çiçek, Newcastle, lB, ILT’ye, otopsi bulgularıyla da Tüberkülozis ve tümoral hastalıklara benzeyebilir. Bu bakımdan kesin teşhis, laboratuar muayeneleri ile lezyonlarda mantar elementlerinin ortaya konulması ve mantarların üretilmesiyle mümkün olur.
İnfekte hayvanların sağıtımı hem çok zor ve hem de ekonomik değildir. Bu nedenle koruyucu önlemlere, özellikle yemlerin küflenmemesine gayret edilir. Ayrıca, suluk, yemlik, yem deposu, vs yerlerde mantar sporlarının birikmesi önlenmelidir.
Hayvanlara kesinlikle küflü yemler verilmez. Böyle fazla küflü yemlerin imha edilmesi daha uygun olur.
9.3.2.2. Moniliazis
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Moniliazis (Kandidiazis) kanatlılarda, Candida albicans’dan ileri gelen ve sindirim sisteminde bozukluklarla beliren bir mantar hastalığıdır.İnfeksiyon yemlerde ve sularda bulunan mikroorganizmanın alınması sonu meydana gelir. Hastalıklarda iştahsızlık, durgunluk, ishal, tüylerde kabarma, otopside ağız, yutak, yemek borusu ve kursakta gri renkte kabarık irili ufaklı lezyonlar meydana gelir.
Hastalık otopsi bulguları ve mikolojik yoklamalarla ortaya konabilir. Hastalar ayrılarak yemlerine antifungal maddeler, prospektüslerine uyularak katılabilir. Ayrıca sulara bakır sülfat (1/2000) ilave edilerek gün aşırı bir hafta süreyle verilir.
9.3.2.3. Kellik
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Kellik (Favus) kanatlılarda, Trichophyton gallinae’den ileri gelen sakal, ibik, baş ve göz etrafında oluşan kepekli, kabarık lezyonlarla karakterize olan bir mantar hastalığıdır. Türkiye’de hastalığa özel ve kamu işletmelerinde tavuk ve hindilerde çok nadir rastlanılmaktadır. Lezyonlar zamanla genişleyerek bütün başa yayılabilir. Hayvanın başından veya derisinden küt kokusu gelir.
Hastalık hayvanlarda önemli bozukluklara yol açmaz. Ancak, stres faktörü olarak olumsuz etkide bulunur. İnfeksiyonun teşhisi deriden yapılan kazıntıların muayenesi ve ekimlerin sonucunda üreyen mantarların identifikasyonu ile kesinleşir. Lezyonlar steril bir pens ile tutularak kaldırılır ve yerlerine gliserin ode, yeşil sabun +%5 fenol karışımı, sıvı vazelin + %5 formol vs. gibi antifungal karışımlar sürülür. Koruyucu önlemlere de her zaman uyulmalıdır.
9.4. Paraziter Hastalıklar
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Son yıllarda gelişen, bakım, besleme, barındırma, sanitasyon yöntemleri ve geliştirilen antiparaziter ilaçlar yardımı ile kanatlılar arasında parazitlerin oluşturduğu hastalıklar ve bunların zararları en düşük düzeye indirilmiş bulunmaktadır. Ancak, stres faktörlerinin devam ettiği ve gerekli koruyucu önlemlerin alınmadığı, sağlık koşullarının bozuk olduğu işletmelerde, paraziter hastalıklar halen büyük ekonomik kayıplar vermeye devam etmektedir. Ayrıca, böyle kümesler etrafı da bulaştırmakta ve infeksiyon odağı olmaktadırlar. Özellikle sıcak ve rutubetli bölgelerdeki kümeslerde kayıplar daha yüksek boyutlara ulaşmaktadır.
Kanatlılardaki paraziter hastalıkları iki kısımda incelemek mümkündür;
İç parazitlerden (endoparazit) ileri gelen hastalıklar
Dış parazitlerden (ektoparazit) ileri gelen hastalıklar.
9.4.1. Endoparazit İnfeksiyonları
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Tavuklarda endoparazitlerden ileri gelen hastalıkları 4 bölüm altında incelemek mümkündür.
9.4.1.1. Protozoon Hastalıklar
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Kanatlıların protozoon hastalıkları arasında Coccidia’lardan ileri gelenler, Histomoniasis, Cryptosporidiasis, Trıchomonidiasis’lerden daha tehlikeli ve ekonomik kayıpları da fazla olmaktadır. Ancak, ileri teknolojik yöntemleri uygulayan ve yeni ilaçlarla koruyucu önlemlere önem veren yetiştirmelerde bile, Coccidiosis, bugün büyük bir sorun olmaktadır.
Koksidiozis (Coccidiosis), kanatlıların, genellikle Eimeria cinsinde bulunan çeşitli coccidia türleri tarafından oluşturulan ve genellikle bağırsaklarda yerleşerek öldürücü bozukluklara yol açan bulaşıcı bir hastalığıdır.
Kanatlılarda infeksiyona, birçok Eimeria türü neden olmaktadır. Bunlar arasında başlıcaları, E.tenella, E.necatrix, E.brunetti, E.acervulina, E.maxima, E.mitis, E.hagani, E.mivati ve E.preaecox bulunmaktadır. Bunların bağırsaklardaki lokalizasyon bölgeleri de az çok farklıdır. İlk 5 tanesi daha fazla hastalıklara yol açmaktadır. Hindilerin Eimeria türleri ise daha farklıdır.
Su, yem ve çeşitli gıdalarla alınarak bağırsağa ulaşan koksidiaların sporlu formları (ookist, oocyst), burada çeşitli enzimlerin etkisinde etraflarında bulunan kalın muhafaza eriyerek içerisinden çıkan mekik biçimindeki sporozoidler türe özgü bir yerleşme bölgesi seçerek, bağırsağın epitel tabakası içine girerler. Burada üreyerek schizogoni dönemini geçirdikten sonra, çekirdekli ve etrafında protoplazma bulunan hareketli merozod haline dönüşür ve hücreleri parçalayarak dışarı, lumene, çıkarlar. Her biri tekrar yeni birey hücreye girerek buralarda aynı yaşama siklusuna devam ederler (eşeyli veya eşeysiz çoğalma). Ancak, özel değişmeler sonu, bazı merozoidlerden erkek ve dişi formlar meydana gelir (gametosid’ler). Olgunlaşmamış olan bu formlardan, erkek gametosid’ler daha fazla bölünerek çoğalır ve bunlardan hareketli mikrogametosid’leri meydana getirir. Bunlar sonradan daha büyük olan dişi gametosid’lerle (makrogametosid) birleşerek zigot (ookist) oluşur ve etrafında kalın bir muhafaza meydana gelir (eşeyli, seksüel dönem, gametogoni dönemi). Bunlar gaita ile dışarı çıkarlar ve toprakta olgunlaşarak sporoblast ve bunlardan da sporosist’ler (sporlu oosit’ler) meydana gelir (sporogoni dönemi).
Bulaşma: Koksidiozis, genç hayvanlarda, koksidiaların patojenik türlerine göre, büyük kayıplara yol açabilir. Bir hayvandan diğerine, genellikle sindirim sisteminden bulaşma olur. Eimeria oositleri ile bulaşık her türlü materyal (yem, su, altlık, suluk, yemlik, çizme, eldiven vs) ve canlılar (kuş, kemiriciler, insan, böcekler vs) bulaşmada rol oynarlar. Kışın çıkan koksidiozis, kümesteki stres faktörleri ile birleşince daha fazla kayıplara neden olur. Rutubetli, sıcak, tozlu, pis kokulu kalabalık kümesler bu yönden tehlikelidirler.
Klinik Belirtiler ve Otopsi Bulguları: Hayvanlarda meydana gelen semptomlar, parazitin türüne ve yerleştiği yere göre değişir. E.tenella genellikle, 2-8 haftalık genç hayvanlarda kör bağırsaklarda yerleşir, çok çabuk ürer, yayılır ve ölümcül bir karakter alır. Hasta hayvanlarda düşkünlük, tüylerde kabarıklık, iştahsızlık, zayıflama ve kanlı bir gaita gözlenir. Otopside kör bağırsakların cidarları genişlemiş ve incelmiş, içerisi kanlı bir içerikle doludur.
E.necatrix daha ziyade ince bağırsakların üst kısımlarında yerleşerek bozukluklara ve ölümlere yol açar. Klinik belirtiler diğer etkenlerinkine benzer. Otopside, bozukluklar ince bağırsaklarda lokalize olmuştur. Bağırsak cidarı gerilmiş, kalınlaşmış ve üzerinde beyaz-kırmızı lekeler oluşmuştur. Bağırsak içeriği kanlıdır.
Diğer Eimeria türleri de ince bağırsaklara (çeşitli yerlere) yerleşerek benzer klinik ve otopsi tablosu gösterirler.
Yukarıda belirtilen klinik tablo, genellikle, gizli (subklinik) infeksiyonlardan akut ve kronik formlara kadar değişen bir karakter taşıyabilir. Hastalıktan kurtulanlar genellikle zayıf kalırlar ve verimsiz olurlar. Bunlarda bir infeksiyon bağışıklığı meydana gelir.
Teşhis: Koksidiozisi klinik ve otopsi bolcularına göre yayımlamak mümkünse de bazı hastalıklardan da (zehirlenmeler, mikotoksikozis, nekrotik enteritis, salmonellozis vs) ayrılması gereklidir. Bu nedenle kesin teşhis için laboratuara yeterince hasta ve ölü hayvan gönderilir. Bozuklukların yerleştiği bölgeler ve oluşan lezyonların karakterleri incelendikten sonra mikroskobik muayeneler yapılır. Mikroskop altında oositlerin görülmesi teşhis için iyi bir ipucudur. Ancak, şizogoni döneminde oositlere rastlanmaz. Bu nedenle mikroskobik muayeneleri diğer hayvanlardan da yapmak gereklidir.
Sağaltım: Pratikte, koksidiozis’in sağaltımı için çeşitli firmalar tarafından çıkarılmış ilaçlar bulunmaktadır. infeksiyon halinde, Eimeria türü belirlendikten sonra buna en etkili olan koksidiosid preparat seçilerek prospektüsüne göre kullanılır. Bu ilaçlar yem veya sularına katılarak kullanılabilirler.
Tedavi için iyi bir dezenfeksiyon, stres faktörlerinin ortadan kaldırılması, iyi bir temizlik ve kümeslerin optimal koşullarda olması gerekir. Ancak hayvanlar sağlıklarına kavuşsalar bile tam verim seviyelerine ulaşmayabilirler. Zayıf ve güçsüz kalırlar, gelişemezler.
Koruma ve Kontrol: Kümeslerde koruyucu önlemler alınır ve devam ettirilir. Gerektiğinde ilaçlama (medikasyon), dezenfeksiyon, senitasyon kuralları ve çeşitli uygulama programları (dönüşümlü program, hızlı veya yavaş rotasyon programları) ile aşılardan (canlı veya inaktif) yararlanılır.
9.4.1.2. Helmint Hastalıkları
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Kanatlıların, özellikle sindirim sistemine yerleşerek zayıflama, gelişememe bazen de ölümlerine neden olan endoparazitler arasında Nematod (yuvarlak silindirik biçimli), Cestod’lar (yassı biçimde, şerit kurtları) ve Trematod’lar bulunmaktadır.
Nematodlar: Kanatlılarda nadiren rastlanan parazitler arasında Ascaridia galli, Heterakis gallinarum ve Capillaria türleri vardır. Sindirim kanalında yerleşen bu parazitler hayvanlarda gelişememe, yemden yararlanamama, zayıflama, verim düşüklükleri gibi önemli bozukluklara yol açarlar. Traheaya yerleşen Syngamus trachea hayvanlarda öksürük ve bazen de solumada zorluklar yaratır.
Cestodlar: Yassı kurtlardan olan kestodlar (şerit kurtları) Türkiye’de kanatlılarda nadir olarak bulunmaktadır. Boyları 15-20 cm kadar olabilen bu kurtlar da, nematodlarda belirtilen bozukluklara yol açar. Hatta bazen bağırsak kanalını tıkayabilir.
Trematodlar: Bunlara da nadiren rastlanmaktadır. Bunlar enteritis, bağırsaklarda kanamalara, verim düşüklüklerine ve zayıflamalara neden olurlar.
Helmint hastalıkların sağaltımı için çeşitli firmalar tarafından çıkartılmış preparatlar bulunmaktadır. Bunlardan biri seçilerek tarifnamesine uygun olarak kullanılır. Koruma ve kontrolde senitasyon kurallarına uyularak sağlanır.
9.4.2. Ektoparazitler
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Bunlar daha ziyade hayvanların dış yüzeylerinde yaşarlar ve verim düşüklüklerine, zayıflamalarına ve bazen de ölümlere yol açarlar. Kanatlılarda bulunan başlıca ektoparazitler arasında, bit, pire, kene, uyuz böceği, D.gallinae (kırmızı akarlar) en önemlileri arasındadır.
Bunlara karşı mücadelede de özel ve toz şeklinde preparatlar bulunmaktadır. Ayrıca kümeslerin dezenfeksiyonuna dikkat edilmelidir.
9.5. Beslenme Yetersizliği Hastalığı
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Ticari amaçla yetiştiricilik yapan bir işletmede tavuklardan daha iyi verim elde etmek en başta gelen amaçlar arasındadır. Bu da ancak, hayvanların sağlıklı olması ile mümkündür. Diğer bir ifade ile, sağlıkla verim arasında hassas bir denge bulunmaktadır ve bunun da devamlı korunması gereklidir. Hayvanların sağlığını olumsuz yönde etkileyen faktörler, sadece, bakteriyel, viral ve paraziter orijinli değildir. Bazen de bunlar kadar zarar verebilen ve infeksiyöz bir karakter taşımayan, besleme yetersizliğinden (dengesiz beslenme, kalitesiz besin maddelerinin kullanılması) kaynaklanan bozukluklar da bulunmaktadır. Beslenme yetersizliğine bağlı bozukluklar, başlangıçta, asemptomatik bir karakterde, herhangi bir belirgin klinik tablo göstermeksizin başlar, zamanla çeşitli klinik belirtiler ortaya çıkar ve kesin teşhis konulup etkin bir sağaltım uygulanmazsa fazla miktarda ölümler ve buna bağlı olarak ta ekonomik kayıplar meydana gelir. Beslenme yetersizliğine tüm yaştaki tavuklar duyarlı ise de, civciv ve piliçler daha fazla etkilenir ve zarar görürler.
Beslenme bozuklukları, infeksiyöz hastalıklardan olmadığı için, bulaşıcı değildir. Yani, bir hasta hayvandan diğerine canlı veya cansız vasıtalarla bulaşmaz. Bu yönü ile bakteriyel ve viral hastalıklara benzemez. Bunlar, kalitesiz ve dengesiz rasyonla beslenen hayvanlarda ortaya çıkar. Ancak, klinik belirtilerin hepsini aynı hayvanda gözlemlemek olası değildir. Klinik semptomlar, hayvanların yaşı, cinsiyeti, ırkı, ve diğer faktörlere göre farklılık gösterebilir.
Beslenme yetersizliğinden ileri gelen bozukluklar, hayvanları sadece hastalandırmaz ve öldürmez, aynı zamanda immun sistem üzerine zararlı etkide bulunarak direncin zayıflamasına ve buna bağlı olarak ta çeşitli infeksiyöz hastalıklara karşı duyarlı hale gelmesine neden olur. Bu nedenle, hayvanlar arasında bakteriyel ve/veya viral hastalıklar kolay çıkarak hemen yayılır ve daha fazla öldürücü olurlar.
Beslenme bozuklukları aynı zamanda, aşılamalarda hayvanlarda yeterli ve koruyucu düzeyde humoral cevabın oluşmasına da engel olur. Böyle durumlarda sürüde duyarlı hayvan sayısı artacağından, işletme her an bulaşıcı bir hastalığın riski altında bulunur. Eğer bir hastalık girerse büyük ekonomik kayıplar meydana gelebilir. Bu nedenle beslenme yetersizlikleri, infeksiyöz hastalıklar için çok önemli hazırlayıcı faktördür.
Hayvanların rasyonları, bunların yaş, cins, cinsiyet, yetiştirme yönü ve çevresel koşullar dikkate alınarak optimal verim ve sağlığı temin edecek tarzda hazırlanır ve devam ettirilir.
Beslenme bozukluklarının bazıları, yemlerin iyi karıştırılmamasından ileri gelmesine karşın, büyük bir bölümü rasyonlarda esansiyel besin maddelerinin çok az bulunmasından muhafaza koşullarından, katılan besin maddelerinin kalitesiz, etkisiz veya zayıf etkinlikte olmasından, iyi bir rasyon hazırlanamamasından kaynaklanır. Nadiren de, besin maddesinin (özellikle protein) fazla katılmasının da zararlı etkisi görülebilir (gut hastalığı gibi). Bu durum da dengesiz beslenme olarak kabul edilebilir.
Rasyonlarda tek bir besin maddesinin yokluğu veya çok az oluşu sonu meydana gelen bozukluklar, bazı hayvanlarda belli belirsiz veya gözle görülemeyecek derecede olur. Böyle durumlar gözden kaçabilir. Ancak dikkatli bir göz, yem tüketiminden, hayvanlardaki gelişememe ve verim düşüklüğünden bazı ipuçları elde ederek değerlendirebilir. Geçen zaman içinde de daha belirgin başka semptomlar ortaya çıkabilir. Bunların bir kısmı infeksiyöz hastalılarla da klinik yönden benzerlik gösterebilir ve bunlarla karıştırılabilir.
Hayvanların yemlerini yemesi, rasyonların enerji düzeyi ve çevre sıcaklığı ile yakından ilişkilidir. Eğer yemlerin enerji düzeyi fazla veya ortamın sıcaklığı yüksek ise, yem daha az sarfedilir. Pelet ve dane yemler toz yemlere oranla daha fazla tüketilir.
Beslenme yetersizliğine bağlı olarak ortaya çıkan bozukluklar, besin maddelerinin türüne göre farklılık gösterir. Ancak, genellikle meydana gelen klinik belirtiler ve otopsi bulgularından bazıları aşağıda belirtilmiştir.
Gelişememe, gelişmenin duraklaması.
Verimde (yumurta, et ve kuluçka) azalma,
Embriyonal ölümlerde artma.
Zayıflama, zafiyet, düşkünlük.
İştahsızlık, durgunluk, hastalıklara karşı direncin azalması.
Tüylerin kabarması, rengin solması, parlaklığın azalması,
Kabuksuz veya ince kabuklu yumurta sayısında artmalar, yumurta sarı renginin açılması, yumurta iç ve dış kalitesinde bozulmalar.
Küçük yumurta sayısında artmalar.
Kemik ve kaslarda zayıf lık, gözlerde bozukluk, körlük, sinirlerde zafiyet, felçler, vücudun çeşitli yerlerinde kanamalar.
Ağız, yutak ve yemek borusunda hiperkeratöz lezyonlar, eklemlerde şişkinli topallıklar, yürümede zorluklar.
Kanibalizm,
İnkoordinasyon.
Ve sonunda ölüm.
Hastalığın kesin teşhisi için benzer klinik semptomlar ve otopsi tablosu gösteren infeksiyöz ve bazı noninfeksiyöz hastalıklardan ayrılması, sağıtıma erken başlama yönünden önemlidir.
9.5.1. Organik Madde Yetmezliği Bozuklukları
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
9.5.1.1. Protein Yetmezliği
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Kanatlıların gelişmesinde, hücresel fonksiyonlarının devamında, verimlerinin üst düzeyde kalmasında ve hastalıklara karşı dirençli olmasında rasyonlarına katılan proteinlerin veya amino asitlerin önemi çok fazladır. Hayvanlar protein ihtiyaçlarını rasyonlarına katılan hayvansal, bitkisel kaynaklardan ve ayrıca yemlerine ilave edilen amino asitlerden karşılamaktadırlar. Proteinlerin yapısında bulunan 20 kadar amino asitten 10 kadarının rasyonda bulunması yeterli kabul edilmektedir. Eğer rasyonlarında mısır ve soya küspesi bulunuyorsa, dışarıdan methionin ilave edilmesi gereklidir. Hayvanların protein ihtiyaçları, civcivlerde %21-23, piliçlerde %17-20 ve erginlerde %14-17 civarındadır.
Hayvanların rasyonlarına katılan amino asitlerin veya proteinlerin miktarı kadar, bunların kalitesi de önemlidir. Proteinler içerisinde esansiyel amino asitlerin bulunmasına dikkat edilir. Bu amino asitlerin sayısı 10 kadardır (arginine, methionine, Iysine, leucine, isoleucine, histidine, fenilalanine, threonine, tryptophane, valine).
Yemlere katılmak üzere satın alınan protein kaynaklarının bozulmuş, kokmuş, etkinliğini kaybetmiş ve/veya mikroorganizmalar tarafından çok fazla kontamine edilmiş olanları hayvanların sağlığını tehlikeye sokacaklarından ve ayrıca, besleyici niteliklerini kaybedeceklerinden kullanmamak gerekir. Bu nedenlerle, proteinli maddeler, belli veya tanınmış firmalardan sağlanmalıdır.
Protein (veya amino asit) yetmezliği durumunda hayvanlarda;
Büyüme ve gelişmede gerileme, verimde azalma,
Zayıflama, zafiyet, düşkünlük,
Hastalıklara karşı direncin azalması,
Tüylerde kabarma, parlaklık ve renginde değişmeler,
Yumurtanın iç ve dış kalitesinde bozulmalar,
Küçük yumurta sayısında artmalar,
Kanibalizm
başlıca rastlanan bozukluklar arasındadır. Protein fazlalığında da (%30-40) hayvanlarda visceral gut hastalığı meydana gelir.
9.5.1.2. Karbonhidrat Yetmezliği
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Hayvanlara enerji sağlayan karbonhidratların rasyonlara katılmamasının büyük sakıncaları olmamaktadır. Çünkü rasyonlarda bol miktarda bitkisel orijinli karbonhidrat bulunmakta ve ihtiyaçlarını bunlardan sağlamaktadırlar. Yemlerde bulunan ve sindirilebilir nişastanın önemi fazladır.
Normal bir yumurta (58 g) ile dışarı çıkan karbonhidrat miktarı yaklaşık 0.5 g kadardır.
Karbonhidrat yetmezliği durumlarında hayvanlarda önemli bozukluklar pek fazla görülmez. Fazlalığında da durum benzerdir. Ancak, bazı hayvanlarda yağlanma ve ishal ortaya çıkabilir. Hayvanların rasyonlarında nişastadan ayrı olarak, selüloz ve lignin de bulunmaktadır. Ancak bunlardan yararlanma nişasta kadar değildir.
9.5.1.3. Lipid Yetmezliği
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Yumurtlayan hayvanlarda günlük yağ ihtiyacı %2-3 arasında değişir. Bir yumurta (58 g) ile dışarı çıkan yağ miktarı 6.1 g kadardır. Bir enerji kaynağı oluşturan yağlarda doymamış yağ asitlerinin rolleri oldukça fazladır. Özellikle büyümekte olan hayvanların rasyonlarında yeterince yağ asitlerinin olmasına özen gösterilir (linoleik asit %1.5). Yağ asitleri kolayca oksitlendiğinden, bunu önlemek için rasyonlara E vitamini veya yapay antioksidan maddeler katılır. Lipidler aynı zamanda yağda eriyen vitaminler (Vit A, D, E, K) için de önemlidir.
Lipidlerin rasyonlarda bulunmadığı durumlarda hayvanlarda, gelişmede duraklama, karaciğerde bozukluklar, ve solunum sistemi infeksiyonlarına karşı duyarlılık gözlemlenir.
9.5.1.4. Vitamin Yetmezliği (Avitaminoz)
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Hayvanların büyümelerinde, gelişmelerinde ve verimlerinde çok önemli rollere sahip olan vitaminlerin rasyonlara yeterince katılmaları gereklidir. Bu bakımdan A, B ve D vitaminlerinin özel bir önemi vardır. Her vitamin eksikliğinin kendine özgü bir klinik tablo ve otopsi bulgusu bulunmaktadır. Ancak yetmezlik hallerinde ortaya çıkan belirtiler arasında da bazı ortak tablo görülmektedir. Bunlar aşağıda belirtilmiştir.
Gelişmede gerileme, verimde azalma.
Yumurta kabuk ve iç kalitesinde bozulmalar.
Zayıflama, iştahsızlık, durgunluk.
Yumurtada kan lekelerinin artması.
Embriyonal ölüm lerde artmalar.
Hastalıklara karşı direncin azalması.
Kemiklerde zafiyet, tüylerde bozukluklar.
Kuluçka özelliklerinde bozulmalar.
Ayrıca Vitamin A yetmezliğinde göz ve burunda beyaz kitle ve mukozalarda küçük beyaz kabartılar (hiperkeratoz), bazen körlük; Vitamin B yetmezliğinde ayaklarda zafiyet, parmaklarda kıvrılma, tortikolis, deride yaralar, bacak eklemlerinde şişkinlik ve ödem; Vitamin D yetmezliğinde kemik, gaga ve tırnakların gelişmesinde bozukluklar (raşitizm, östeomolazi), tüylenme bozuklukları; Vitamin E yetmezliğinde ensefolamilisi, muscular distrofi, üreme potansiyelinde gerileme, sterilite; Vitamin K yetmezliğinde, vücutta kanamalar, kan pıhtılaşmasında zayıflama rastlanabilen özel klinik belirtiler arasında bulunmaktadır.
9.5.2. inorganik Madde Yetmezliği Bozuklukları
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
9.5.2.1. Mineral Yetmezlikleri
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Mineraller hayvanların yaşamı, sağlığı ve verimleri için çok önemli maddeler arasında yer alırlar. Vücutta kemiklerin yapısına girdikleri gibi protein, karbonhidrat ve lipidlerin bileşiminde de bulunurlar. Vücutta osmotik basıncın, asit-baz dengesinin kurulmasında da önemli rollere sahiptirler. Bazı enzimlerin aktivitesi için de minerallere gereksinim vardır. Bir yumurta (58 g) yaklaşık 6.3 g kadar mineral madde içermektedir.
Vücutta çok önemli fonksiyonlara sahip olan minerallerin hayvanların rasyonlarına katılması gereklidir. Yemlerde bulunması gereken mineraller arasında, kalsiyum, fosfor, mağnezyum, sodyum, potasyum, selenyum, manganez, çinko, demir, bakır, kobalt, iyot ve klor bulunmaktadır. Mineral madde yetersizlikleri arasında klinik belirtiler mineralin türüne göre farklı ise de, benzer tablolarla karşılaşılabilmektedir. Kısaca, gelişememe, beslenememe, büyümede gerileme, yumurta veriminde ve kuluçka özelliklerinde gerileme, yumurta dış kalitesinde bozulma, embriyo ölümlerinde artış, kemiklerde yumuşama, zafiyet ve hastalıklara karşı dirençte azalmalar, ince kabuklu yumurta sayısında artışlar, sinirsel bozukluklar, kanibalizm, kafes yorgunluğu, titremeler ve diğer bozukluklar görülebilir.
9.5.2.2. Su
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Tavuklar genellikle fazla su içmezler (yedikleri yemin 2-3 katı kadar). Hayvanlara temiz, mikropsuz, içinde herhangi bir toksik madde içermeyen sular verilmelidir. Suyun yetersizliği durumunda hayvanlarda büyüme ve verimle ilgili problemler ortaya çıkmasına karşın fazlalığı pek fazla bir zararlı etki yaratmaz.
9.6. Aşılamalarda Dikkat Edilecek Noktalar
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Aşılamadan yeterli bir bağışıklık elde edebilmek için bunlar hakkında gerekli bilgilere sahip olmanın yanısıra, diğer bazı önemli noktalara da dikkat etmek ve bu hususları titizlikle yerine getirmek gereklidir. Bunlar şu başlıklar altında ele alınabilir.
Aşılamadan önce dikkat edilecek noktalar.
Aşılama sırasında dikkat edilecek noktalar.
Aşılamadan sonra dikkat edilecek noktalar.
Aşılama seçiminde dikkat edilecek noktalardır.
9.6.1. Aşılamadan Önce Dikkat Edilecek Noktalar
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Kullanılacak aşının dozunu saptamada hayvanların miktarının bilinmesine gerek vardır.
Aşıların tipini veya alt tipini belirlemede ve uygulama yolunu tespit etmede hayvanların yaşı önemlidir.
Özellikle civciv dönemi aşılamalarında maternal antikorların durumunun saptanması önemlidir. Eğer hayvanlarda koruyucu düzeyde antikor varsa, titrelerine göre aşılamalar geciktirilebilir.
Hayvanların yetiştirme yönlerine göre aşılama programları yapılacağından, yetiştirme yönü önemlidir.
Eğer yetiştirme yapılan çevrede hastalıklar varsa, aşı programları bu acil duruma göre yeniden düzenlenecektir.
Aşılamalar tam sağlıklı hayvanlara uygulanmalıdır. Parazitli, kronik veya latent infeksiyonlar bulunan ve tam sağlıklı olmayan çiftliklere aşı, bu olumsuz durumlar düzeltilinceye kadar kesinlikle yapılmamalıdır. Aksi hallerde hayvan ölümleri çok artabilir.
Aşılamadan önce kümeslerin ışıklandırılması, havalandırılması, nemi, sıcaklığı, temizliği ve diğer koşulları normal limitler içerisinde olmalıdır. Her türlü stres faktörleri önlenmelidir.
Aşılamadan önce yemlik ve suluklar çok iyi temizlenmeli ve işler durumda olmalıdır.
Aşıların ne tarzda uygulanacakları, bunlara ait prospektüslerinde ayrıntılı yazılmaktadır. Bunlara dikkatlice uyulması gereklidir.
Ayrıca sprey veya içme suyu aşılamalarında bunlara ait özel koşullar yerine getirilmeli ve hayvanlarda solunum sistemine ait problemler varsa, sprey aşılamaları yapılmamalıdır.
Aşıların sabahın erken veya akşam saatlerinde yapılması uygulama kolaylığı sağlayabilir. Ancak bu kesin bir kural değildir.
Aşılanacak hayvanlar genellikle aynı yaş grubu içinde bulunmalıdırlar. Değişik yaşta bulunan gruplara aynı aşı, aynı tarzda uygulanmayabilir. Bunlara dikkat edilmelidir.
Aşı uygulayıcıları aşılar ve uygulama şekilleri hakkında bilgi sahibi olmalıdırlar.
Bütün aşılamalar hayvanlar yumurtlama periyoduna girmeden önce bitirilmelidir. Gerekli hallerde, kan muayeneleri yapılmak üzere, yumurta üretimini etkilemeyen aşı türü ve aşılama tarzı seçilebilir.
Her işletme hayvanları için bir aşılama kartı tutmalıdır. Bu kartta hayvanlara yapılan aşılamaların tarihi, aşının türü, aşının uygulama tarzı ve aşılamanın sonuçları belirtilmelidir.
9.6.2. Aşılama Sırasında Dikkat Edilecek Noktalar
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Aşıların prospektüslerine uyulmalıdır. Aşıların uygulanmasından sorumlu kişiler, aşıları uygulamadan önce tarifnameleri çok dikkatli okumalı ve buna göre aşılamalar yapılmalıdır. Aksi hallerde telafisi mümkün olmayan zararlar meydana gelebilir.
Aşı uygulayıcıları, temiz tulum, başlık, eldiven, çizme giymeli ve sprey aşılamalarında da, gerekli durumlarda ağız-burun maskesi takmalıdırlar.
Sprey aşılamaları için kullanılacak aletlerin amaca uygun tarzda çalıştığının iyice kontrol edilmesi gereklidir.
Aşı materyallerinin sulandırmaları uygun ve homojen bir tarzda yapılmalıdır. Bu konuda prospektüslere uyulmalıdır.
Kümeslerdeki tüm hayvanlar aşılanmalıdır.
Yarım, kalmış veya sulandırıldıktan sonra 3-4 saat geçmiş aşılar kullanılmamalıdır.
Boş aşı şişeleri etrafa atılmamalı, belli bir yerde toplanmalıdır.
Günü geçmiş aşılar, şüpheli aşılar, etiketi değiştirilmiş aşılar, kaçak aşılar kesinlikle kullanılmamalıdır.
Aşıların kontrolden geçtiğine ve bu konudaki belgelerine dikkat etmek gereklidir.
Hayvanların yeterince aşı materyali almaları sağlanmalıdır. Aksi halde sürü içinde duyarlı hayvanlar kalacağından bunlar sonradan infeksiyona yakalanabilir ve işletmeyi tehlikeye atabilir.
9.6.3. Aşı Sonra Dikkat Edilecek Noktalar
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Bütün stres faktörleri ve diğer olumsuz etkiler ortadan kaldırılır.
Hayvanlara iyi bir bakım-besleme uygulanır.
Aşılama sonu meydana gelen aşı reaksiyonlarında, ölenler hemen çıkarılarak imha edilirler.
Aşının türüne göre, yaklaşık 15-20 gün sonra, yeterli sayıda hayvandan kan alınarak bağışıklığın durumu kontrol edilmeli ve kartlarına kaydedilmelidir.
Yumurtlama periyodu içindeki hayvanlarda geçici bir süre için verim oranlarında düşme olabilir. Bunu normal kabul etmek gerekir.
Eğer yeterince bir bağışıklık oluşmamışsa uygun bir süre sonra (etrafta infeksiyon yoksa) aşı tekrar edilmelidir.
9.6.4. Aşıların Seçiminde Dikkat Edilecek Noktalar
[Konu Başlığı] [Önceki Konu] [Sonraki Konu]
Aşılar tanınmış firmalara ait olmalıdır.
Tanınmış firmalarca ithal edilmelidir.
Orijinal etiket taşımalı, etiketi düşmüş, değiştirilmiş olmamalı veya sonradan yapıştırılmış olmamalıdır.
İyi liyolifilize edilmiş olmalı, sulanmış veya kapakları gevşek veya açılmış olmamalıdır.
Soğukta muhafaza edilmiş olmalıdır.
SPF karakterindeki yumurtalarda hazırlanmış olmalıdır.
Son kullanma tarihi geçmemiş olmalı ve bu tarihe çok yakın olanlar da kullanılmamalıdır.
İmal tarihlerine dikkat edilmelidir.
İlgili kuruluşlarca kontrol edildiği ve izin belgeleri bulunmalıdır.
Dozlarına ve kullanış tarzlarına dikkat edilmelidir.
9.6.5. Yetersiz Bağışıklığın Başlıca Nedenleri
[Konu Başlığı] [Önceki Konu]
Civcivlerde yüksek derecede maternal antikorlarının bulunması, aşıların vücut içinde antikor uyarımını azaltacağından (nötralizasyon nedeni ile) yeterli bir bağışıklığın meydana gelmesini önlemektedir.
Revakinasyondan öncede kanda yeterli miktarda antikorların bulunması, aynen maternal antikorlardaki etkiyi yaratacağından, ikinci aşılamanın etkisini azaltır. Bu nedenle, revakinasyondan önce de hayvanların kanındaki antikorların belirlenmesi gereklidir. Eğer, hayvanlarda koruyucu düzeyde antikor varsa, revakinasyon, titreye göre belli bir tarihe ertelenebilir.
Hayvanlardaki antikorların heterojen bir durum göstermesi hallerinde de iyi bir sonuç elde edilemez. Böyle durumlarda, bazı hayvanlarda yüksek bir titre meydana gelirken diğerlerinde koruyucu dozun altında bir antikor düzeyi oluşur. Bu durum da sakıncalı hallere yol açabilir.
Civcivlerin lenfoid sistemleri tam gelişmemiş olduğundan bunlardaki aşı uygulamalarından çok yüksek titreler elde edilemez ve aynı zamanda antikorlarda uzun süre kanda kalmazlar.
Aşıların tecrübesiz ve bilgisiz kişiler tarafından yapılması ve prospektüslerindeki kurallara uyulmaması durumunda aşılardan olumlu sonuç alınamaz.
Aşıların iyi hazırlanmaması ve acele edilmesi hallerinde her hayvana eşit aşı materyali girmez ve değişik kan titrelerine neden olur.
Aşıların SPF karakterindeki yumurtalardan hazırlanmaması.
Aşıların iyi liyolifitize edilmemeleri.
Aşıların kullanmadan önce yapılması gerekli olan kontrollerinin iyi yapılmaması.
Aşıların hazırlanma, sevk ve depolama sıralarında soğuk zincirin olmaması veya bu koşullara yeterince dikkat edilmemesi.
Aşı suşlarının antijenik özelliklerinin kaybolması veya azalması.
Sulandırma sıvılarının yeterince olmaması (fazla veya az olması) ve içerisinde virüsidal madde içermesi.
Aşıların sıcakta muhafaza edilmesi veya bir süre bulundurulmaları.
Son kullanma tarihi geçmiş aşıların kullanılması.
Aşılama sırasında hayvanların tam sağlıklı olmamaları.
Aşılamalardan sonra hayvanların stres faktörlerine maruz bırakılması ve bu olumsuz etkilerin devam etmesi. Bütün hayvanların aşılanmamaları ve bazılarının aşılamadan kaçmaları.
Sprey aşılamalarda ve içme suyu aşılamalarında, bunlara özgü kurallara yeterince uyulmaması.
resimlerle zeraralenone – resimlerle-zeraralenone
kanatlı hayvan hastalıkları – kanatli-hayvan-hastaliklari
kanatlılarda e. coli – kanatlilarda-e-coli
tavuklarda omfalitis – tavuklarda-omfalitis
kanibalizm nasıl durdurabilirim – kanibalizm-nasil-durdurabilirim
tavuklarda malabsorbsiyon sendromu – tavuklarda-malabsorbsiyon-sendromu
büyükbaş hayvanlarda kellik – buyukbas-hayvanlarda-kellik
enfeksiyöz bronşitis hastalığı – enfeksiyoz-bronsitis-hastaligi
civcivlerde gut hastalığı – civcivlerde-gut-hastaligi
tavuk taban yastığı – tavuk-taban-yastigi
kedilerde streptokok infeksiyonları – kedilerde-streptokok-infeksiyonlari
kanatlı hastalıkları – kanatli-hastaliklari
kanatlı hayvanlarda mantar hastalığı – kanatli-hayvanlarda-mantar-hastaligi
inekte koksidiozis – inekte-koksidiozis
tavuk tifou için çözüm yolları – tavuk-tifou-icin-cozum-yollari